“İE’nin amacı aşağı yukarı kapitalizmin demokratikleştirilmesine denk düşüyor. Sermaye düzenine karşı devrimci bir eleştiri dili olmadığı gibi, kapitalizme karşı yıkıcı bir mücadele çağrısı da söz konusu değil”
Enternasyonalizm, sınıfları ortadan kaldırmak için dünya proletaryasını bölen ırk, din, dil gibi bütün ayrımların ve sınırların kaldırılması; dünya devrimi programı ve dünya burjuvazisine karşı savaş ilanı olduğu gibi tarih içerisinde derinleşen, kapsamlılaşan anlamıyla erkek egemenliğine karşı savaş ilanıdır da. I., II., III. Enternasyonaller, dünya burjuvazisine karşı açık ve kesin, kararlı mücadele çağrıları, savaş ilanı olarak tarihe geçmiştir. İnsanlığı kurtuluşa götürecek enternasyonalizm ve enternasyonal örgütlenmeye enternasyonal deneyimlerini tekrar ederek değil onların izini sürerek ulaşılabilinir.
Dünya sosyalist hareketinin çok uzun bir sürece yayılan ağır ideolojik ve örgütsel krizi bunun kolay olmayacağını gösteriyor. Diğer yandan enternasyonallerin izini takip etmeseler de az çok bu tarihi birikimden etkilenen, kısmen esinlenen yapılar sahneye çıkabiliyorlar. Özellikle dünya sosyalist hareketinin ideolojik ve örgütsel kriz içerisinde olduğu koşullarda böyle çok sayıda çaba ve girişim söz konusu oluyor. Bu yazıya konu olan İlerici Enternasyonal’in ilanı, buna güncel ve ilgi uyandıran bir örnek.
11 Mayıs 2020’de yapılan duyuruyla İlerici Enternasyonal’in (İE) Danışmanlar Kurulu açıklandı, Mayıs-Eylül arasında sürecek “inşa” döneminin akabinde eğer “salgın izin verirse” Eylül’de İzlanda’nın başkenti Reykjavik’de nihai kararları verecek “zirve” toplanacak. Danışmanlar Kurulu’nda 31 ülkeden 50 aydın bulunuyor. Mevcut yapılanmasında konsey, kabine ve sekretarya kurumları var. Hukuku ve yapılanmasının “zirve”de kesinlik kazanacağı anlaşılıyor.
Hareketin sürükleyici öncüleri açısından bakıldığında İlerici Enternasyonal’e yönelik çalışmaların daha geniş bir zamana yayıldığı görülüyor. Girişime, yakın işbirliği içerisinde çalışan ABD’den Sanders Vakfı ile Avrupa’dan DİEM25 öncülük ediyor.
Ocak-Temmuz 2015 arasında Yunanistan Syriza hükümetinin Maliye Bakanı Yannis Varoufakis, “alacaklı kurum ve kuruluşlarla uzlaşmak yerine mücadele edince” Başbakan Aleksis Çipras tarafından görevinden alındı. Varoufakis, Avrupa Demokrasi Hareketi 2025’i (DİEM25) 2015’in sonuna doğru kurdu, hareket 2016 Ocak’nda resmileşti. AB’nin merkezi Brüksel bürokrasisi DİEM25’in hedef merkezinde bulunuyor. AB’nin yani tekellerin Avrupası’nın reforme edilerek sürdürülmesini, Pan-Avrupa koordinasyonu ile “Avrupa’nın toparlanmasını en üst düzeye çıkartmak, ekonomik ve sosyal sonuçları optimize etmek ve istemsiz göçün başlıca çevresel ve sosyo-ekonomik nedenlerine çözüm bulabilmek” hareketin amaçları arasında. Hareketin en önemli taleplerinden biri bakış açısının mesafesi ve niteliği hakkında fikir veriyor; “Evrensel temel kar payı ile ekonomik alanın demokratikleştirilmesi ve kapitalizm sonrası ekonomiye doğru bir yol oluşturulması için program uygulanacaktır.” DİEM25, 2016’dan beri İlerici Enternasyonal için çağrı yapıyor.
Barnie Sanders, ABD’de üyesi olduğu Demokrat Parti içerisinde 2016 seçimlerinde yıldızı parlayan “demokratik sosyalist”. ABD’nin iki iktidar partisinden biri olan Demokrat Parti içerisinde dönen dolaplarla devlet başkanlığı adaylığının engellendiği kanısı genel kabul görüyor. 2015 yılında yaptığı bir konuşmada büyük bir idealinin olmadığını açıklamıştı. “Herhangi bir yabancı ‘isme’ inanmıyor”, “Fakat Amerikan idealizmine derinden bağlı!” İE’in sürükleyici öncülerinden Sanders Enstitüsü Bernia Sanders’in eşi Jane Sanders öncülüğünde kuruldu. Amacını “ilerici kurumları desteklemek için demokrasiyi canlandırmak” biçiminde tanımlayan bir düşünce kuruluşu. DİEM25 ve Sanders Vakfı, İE’in kuruluşu için birlikte çalışıyorlar. İnisiyatif onların elinde. Onlara bakınca hareketin sistemi içeriden eleştiren niteliği daha da anlaşılır oluyor.
İlerici Enternasyonal’in kuruluşu 2016’lardan beri sürükleyici öncülerinin gündeminde olmasına karşın sonuç alıcı adımların neden atılamadığını bilemiyoruz. Pandemiyle beraber ağırlaşan kriz koşulları, hem çok değişik siyasal sınıfsal yönelimlerin eski hareket planlarını güncellemelerinin koşullarını oluşturdu hem de kendi doğrultularında ileriye doğru hamle yapmaya, sıçramaya zorladı. İlerici Enternasyonal bakımından da bu geçerli görünüyor, krizin hem cesaretlendirip hem de baskılandırarak hızlandırıcı olduğu anlaşılıyor.
İsimlerin kendi başına çok şey söylemeyeceği iddia edilebilir, bu yanlış da sayılmaz, ama “ilerici” isimlendirmesi, “sosyalist”, “komünist” ya da “devrimci” enternasyonal gibi isimlendirmelerin tercih edilmemiş olduğunu kesin bir netlikle söylüyor. “İlerici” adlandırması öncelikle amaç sınırlılığı ve görüş açısı mesafesinin kısalığının bir işareti gibi duruyor. Bunun aşağıda değineceğimiz başka saikleri de var. Hareketin amaçları kendi belgelerinde şöyle veriliyor:
“Arzu ettiğimiz dünya:
Demokratik, insanın toplumu ve kurumlarını şekillendirecek güce sahip olduğu,
Sömürgeciliğin aşıldığı, bütün ulusların kolektif kaderlerini baskıdan uzak şekilde belirledikleri, Adil, toplumlarımızdaki eşitsizliğe çözüm arayan ve ortak tarihimizin mirasına sahip çıkan,
Eşitlikçi, küçük bir zümrenin değil, çoğunluğun çıkarlarına hizmet eden,
Özgürlükçü, tüm kimliklerin tanındığı, eşit haklara sahip olduğu ve gücün paylaşıldığı, Dayanışmacı, her birimizin mücadelesinin herkesin mücadelesi olarak görüldüğü,
Sürdürülebilir, gezegenin sınırlarına saygı duyan ve ön saflardaki toplulukları koruyan,
Ekolojik, insan toplumunu yaşam alanıyla uyumlu hale getiren,
Barışçı, savaş şiddetinin yerine halkların diplomasisine öncelik veren,
Post-kapitalist, her türlü emeği ödüllendirirken çalışma kültünü sona erdiren,
Müreffeh, yoksulluğu ortadan kaldırıp geleceğe yatırım yaparak bolluğu paylaşan,
Çoğulcu, farklılığın güç olarak kutlandığı bir dünya.” (https://progressive.international/support)
Vizyon belgesi fotoğrafını üç temel boşluğun gölgesi sarartıyor. İlki, erkek egemenliği ve kadın özgürlük mücadelesine dair bir şey söylenmemesidir. İkinci, vizyon belgesinde her hangi bir şekilde iktidar sorununun geçmemesi, yer bulamamasıdır. Üçüncüsü ise, sosyalizm amaç ve hedefinin yer almıyor olmasıdır.
I, II ve III. Enternasyonaller kategorik olarak kapitalizme ve burjuvaziye karşı işçi sınıfının enternasyonal mücadele örgütleri olarak kuruldular, dünya devrimini amaç edindiler. İlerici Enternasyonal’in programı, amaçları bakımından I., II., ve III. Enternasyonal çizgisinde durmadığının, kapitalizmin devrimci bir eleştirisini geliştirmek, kapitalizmin yıkıcısı ve sosyalizmin kurucusu olarak proletaryanın tarihsel rolünü tanımlamak gibi bir iddia ve yöneliminin olmadığının, emperyalist küreselleşmenin devrimci eleştirisinden uzak olduğunun ve keza dünya devrimini hedeflemediğinin altı çizilmelidir. İE’nin böyle bir iddiası olmadığı gibi, “İlerici Enternasyonal” olması için böyle bir zorunluluğu da yoktur zaten. Fakat “Enternasyonal” isminin tarihsel çağrışımları nedeniyle İE gerçekliğinin kavranabilmesi bakımından bu tarz kıyaslamalı değerlendirmeler de gerekli ve anlamlı olmaktadır.
İE’nin kapitalizm eleştirisi olmadığını “iddia etmek” gerçeğe tam uygun düşmez; yine de vurgulanmalıdır ki, sömürgeciliğe ve hegemonyacılığa açık tavır alabilen hareketin kapitalizm eleştirisi oldukça silik ve titrektir. “Post kapitalizm” söylemine rağmen hareketin amacı aşağı yukarı kapitalizmin demokratikleştirilmesine veya demokratik kapitalizme denk düşmektedir. İE’nin sermaye düzenine karşı “devrimci” bir eleştiri dili olmadığı gibi kapitalizme karşı yıkıcı bir mücadele çağrısı da söz konusu değildir. Bunlar İE’yi I., II., ve III. Enternasyoneller geleneğinden ayıran temel sorunlar içerisindedir.
Diğer Danışmanlar Kurulu üyeleri katılırlar mı bilemiyoruz, ama Ertuğrul Kürkçü’nün yorumunu buraya alalım: “Bizim diskurumuzda yerleşik olmamakla birlikte, ‘post-kapitalist’ terimi Batı’da, özellikle Sovyetler Birliği’nin ve reel sosyalizmin çöküşünün ertesinde, kapitalizm sonrası dünyanın nasıl şekilleneceği konusunda ortaya çıkan müphemlikler dolayısıyla sosyal demokrasi, sosyalizm ve anarşizmin kapitalizm eleştirilerini bir arada kapsadığı düşünülen ‘kapitalizmsiz bir gelecek’ ufkunun ifadesi olarak çok daha yaygın olarak telaffuz ediliyor. Çok kabaca, bunun ‘kapitalizmi yıkalım, sonrasına bakarız’ demeye geldiğini de söyleyip basitleştirebiliriz, ancak yine de İlerici Enternasyonal daha karmaşık bir tarihsel dizilişin ifadesi. İşçi hareketi ve anti-kapitalist dalga içindeki damarları birbirinin karşısına koymaksızın bir arada mütalaa etmeye elverişli bir kavram olarak iş görüyor.”
“Post-kapitalizm”, kapitalizmin aşıldığı, kapitalizmsiz bir gelecek ufku olarak sununulabilir, ama bunu kabaca bile olsa “kapitalizmi yıkalım, sonrasına bakarız” şeklinde yorumlamak gerçeğin aslına uygun düşmez. Kapitalizmi “yıkmak”, kapitalizmin devrimci tarzda ortadan kaldırılması anlamına gelir ki, İE ve “post-kapitalizm” savunucularının böyle “yıkıcı” bir yaklaşım ve yönelimi, iddiası söz konusu değildir! Zaten İE kaynaklarında böyle bir “yıkıcılık”la karşılaşılmıyor. Daha önemlisi ise kapitalizmsiz gelecek “ufkunun” sosyalizme ya da açık net başka bir şeye bağlanamamasıdır. Kapitalizmi aşmak, ötesine geçmek isteyip de ne yapacağını tanımlayamamak, müphem bırakmak bizzat bu iddianın kendisini kemiren, eriten bir etkendir, onulmaz bir iç çelişkidir! Sosyalizmin yenilgisi koşullarında, 20. yüzyılın son çeyreğinde böyle bir durum bir ölçüde tolere edilebilirdi belki. Artık “sosyalistler”in kendilerini bu belirsizlikten, bu titreklikten, bu yeniklikten “kurtarabilmeleri” gerekir. Her belirsizlik gibi kararsızlık üretir. Kürkçü’nün takdim ettiği gibi, İE’nin öyle aman aman abartılacak vurgulu “kapitalizmsiz bir gelecek ufku” yoktur.
Kürkçü’nün, “Post kapitalizm”, “İşçi hareketi ve anti-kapitalist dalga içindeki damarları birbirinin karşısına koymaksızın bir arada mütalaa etmeye elverişli bir kavram olarak iş görüyor.” yorumu doğrudur. Fakat 1990’lar ve 2000’lerin başında anlaşılır olan “müphem”, ucu açık duruşlar bugün “işçi hareketi”nin devrimci gelişiminin ihtiyaçlarına cevap vermekte midir, verebilir mi? Yaklaşan kesin hesaplaşmalar döneminin hazırlık ve girişinde “işçi hareketi”nin ihtiyacı nedir? Kürkçü ve onun yorumuna göre İE, “İşçi hareketi ve anti-kapitalist dalga içindeki damarları” “ bir arada mütalaa etme”k istiyor. Diğer bir anlatımla herhangi bir şekilde ayrışmasını istemiyor.
İE Kürkçü’nün yorumuyla, “İşçi hareketi ve anti-kapitalist dalga içindeki damarları birbirinin karşısına koymaksızın bir arada mütalaa etme” yönelimiyle, I. Enternasyonal’e benzetilmektedir. Ama İlerici Enternasyonal “işçi hareketi ve anti-kapitalist dalga içerisindeki” devrimci eğilimleri kapsayabilir mi, taşıyabilir mi? Bu soruya olumlu yanıt vermek olanaklı görünmüyor. Ve zaten açıklanan “Danışmanlar Kurulu” üyelerinden, onları belirleyen yapının devrimci eğilimleri kapsamak gibi sorun ve özeni olmadığı açıkca görülüyor. O halde İE’nin daha çok ve esasen “işçi hareketi ve anti-kapitalist dalga içerisindeki” devrimci olmayan eğilimlerle ilgili olduğunu saptamak yanlış olmaz.
Devrimci teori açık ve sert sınıf mücadelelerinin hazırlık ve girişinde safları belirginleştirmenin, devrimci önderlik iddiasında olanların “netleşmesini” (özellikle teori, strateji ve program bazında) öngörür. Deneyimler de bunu doğrulamıştır. Almanya’da “işçi hareketi”nin kabaca 1914-1924 dönemi buna çok çarpıcı bir örnek oluşturmaktadır, Spartaküslerin sosyal demokratlardan ayrılarak Alman “işçi hareketi”nin bütün devrimci unsurlarını birleştiren bir parti kurmaya yönelmede gecikmeleri, safların netleştirilememesinin getirdiği hazırlık yetersizliği Alman Devrimi’nin yenilgisini getiren temel nedenler arasındadır. “İşçi hareketi”nin, anti-kapitalist hareketin, sosyalist hareketin veya komünist hareketin bugünkü durumu ve yaklaşan büyük, sert ve kesin mücadeleler dönemi devrimci olanlar ile devrimci olmayanların ayrışmasını gerektiriyor. I., II., ve III. Enternasyonalin izini süren yeni bir enternasyonal, ancak dünya sosyalist hareketinin bütün devrimci unsurlarını birleştiren bir enternasyonal olabilir.
I. Enternasyonal, henüz işçi partilerinin olmadığı koşullarda kuruldu. Dünya (siz bunu Avrupa diye okuyun) işçi hareketi içerisinde sosyalizmin herhangi bir eğilimi “egemen” değildi. Marks ve Engels’in kurucusu oldukları “bilimsel sosyalizm”, işçi hareketi içerisinde sosyalizmin diğer eğilimleri gibi bir eğilimdi. O tarihi koşullar altında I. Enternasyonal sosyalizmin bütün eğilimlerini bilimsel sosyalistleri, anarşistleri, anarko sendikalistleri vb. birleştirmişti. I. Enternasyonal demokratik merkeziyetçi bir örgüttür, daha sonra kurulacak komünist partiler için örgütsel bir model oluşturmaktadır. Keza işçi hareketinin taktik ilkeleri de bu dönemde inşa edilir. Tanımlayıcı nitelikleriyle I. Enternasyonal “işçi hareketinin”, sosyalist hareketin kuruluş döneminin enternasyonalidir. Tarihi boyunca sosyalizmin değişik eğilimlerinin sert mücadelesine sahne olmuştur. Paris Komünü’nün hazırlığında önemli bir rol oynayan I. Enternasyonal, Paris Komünü’nün yenilgisiyle tarihsel ömrünü doldurmuş, sosyalizmin değişik eğilimlerinin birlikte yürüme imkanları tükenmiştir.
I.,II., ve III. Enternasyonaller kendilerini açık siyasi ve sınıfsal kimlikleriyle dünya proletaryasının enternasyonal devrimci örgütleri olarak tanımlamışlardır, İlerici Enternasyonal’in bu çizgi üzerinde durmadığını da saptamak gerekir. İE proleter sınıf niteliğine sahip olmadığı gibi dünya proleteryasının mücadelesine bağlanmak gibi bir iddia ve yönelimi de söz konusu değildir, diğer yandan ezilenlerin mücadelesiyle dayanışmaya hazır ve gönüllü olması, yönünün ezilenlerin mücadelesine dönük olması değerlendirilebilecek ilerici siyasal bir duruştur. “Filistin’in geleceğini tahayyül etmek” başlıklı form ve ABD’de George Floyd’un ırkçı beyaz bir polis tarafından katledilmesiyle başlayan ve gelişen ırkçılığa karşı isyan ve gösterileri desteklemek, dayanışmayı geliştirmek için yayınladığı bildiri İE’nin ilk etkinlikleri oldu. Sömürgeciliğe, ırkçılığa ve gelişen faşist eğilimlere karşı tutarlı demokratlık çizgisinde bir tutum ortaya koyma yönelimi önemlidir.
Dünya komünist hareketi 20. yüzyılın ortalarından başlayarak yarım yüzyıllık döneme yayılan yıkıcı iç mücadelelerin belirlediği derin bir bölünme, parçalanma süreci yaşadı. 20. yüzyıla damgasını vuran görkemli başarılarına ve insanlığın geleceğini aydınlatmasına karşın sosyalizm, ‘89-90 olaylarıyla birlikte SSCB’nin kendi içine çökerek yıkılması ve tasfiyesi, Varşova Paktı’nın dağılması, Arnavutluk Halk Cumhuriyeti ve Doğu Avrupa halk demokrasilerinin tasfiyesi ile 20. yüzyıl sosyalizmin yenilgisiyle sonuçlandı. Böylece sosyalist mücadele tarihinin bir dönemi kapandı. Diğer yandan henüz yeni mücadele dönemi ana çizgileriyle belirginleşmiş değildi.
İdeolojik ve örgütsel kriz içerisindeki dünya komünist hareketi, sosyalist mücadele tarihinin kendisi gibi bir geçiş döneminde bulunuyordu ve dönemin yeniden yapılanma görevleriyle karşı karşıyaydı. Böyle bir dönemde öncülük arayışı adına ister ülkeler ister enternasyonal düzeyde değişik yönelim ve girişimlerin ortaya çıkması kaçınılmazdı. Nitekim bu çeyrek yüzyıllık dönemde enternasyonal düzeyde bir önceki dönemin mezhepci yapılarını kötürümleşerek ve doğmatikçe de olsa sürdürme çabalarının yanısıra çok değişik arayışlar, yönelimler, örgütlenme girişimleri açığa çıkmış, her biri değişik roller oynamışlar, kalıcı izler bırakanlar ya da bırakmayanlar olmuştur.
Aşağı yukarı çeyrek yüzyıl süren bu sisli, netameli geçiş döneminin sonuna gelindiğini gösteren alametler çoğalıyorsa da İE ile bu geçiş döneminin sayısız enternasyonal girişimlerinden birisi olarak değerlendirilerek ilişkilenilebilir. Sanders Vakfı ve DİEM25’in öncülük ettiği bir aydın girişimi olmakla birlikte beyanları ve ilk pratik adımları İE’nin yüzünün ezilenlerin mücadelesine dönük olduğuna işaret ediyor. İE, dünya proleteryası ve ezilenlerin mücadelesinin enternasyonal devrimci ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır ve zaten böyle bir misyonu da yoktur. Enternasyonal sorunu sorumlu devrimci öncülerin önünde durmaya devam edecektir. İE hakkında tarihin hükmünü dünyanın ezenleri ile ezilenleri, sümürenleri ile sömürülenleri, yötenleri ile yönetilenleri arasında süren büyük sınıf mücadelesinde tutacağı yer belirleyecektir.
İşçi sınıfının mücadelesi özünde evrenseldir, şu ya da bu coğrafyada, şu ya da bu ulusun içerisinde cerayan etmesi, gerçekleşme formu vb. bu gerçekliği değiştirmez. Bu nedenledir ki, enternasyonalizm ve enternasyonal, işçi sınıfı için “dayanışma”dan daha fazla bir şeydir. Sınıf mücadelesinin en yüksek ve en kapsamlı düzeyi, nihai kurtuluşa ve evrensel barışa giden yoldur. Sermaye egemenliği ve erkek egemenliğini yıkma, sosyalizm ve komünizmi kurma mücadelesidir. Bütün ülkelerin işçilerinin “enternasyonal”e daima ihtiyaçları olmuşur, burjuvazinin egemenliği yıkılıncaya kadar da bu ihtiyaç sınıf mücadelesinin gündeminde kalacaktır. Komünist Manifesto işçi sınıfının vatanının olmadığını ilan eder; “Bütün ülkelerin işçileri birleşiniz”, Manifesto’nun son sözü olur. Leninist yaratıcılık o son sözü tekelci kapitalizm, emperyalizm koşulları altında “Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklar birleşiniz” formülüyle döneme uyarlar. Bu III. Enternasyonal’in stratejik sloganı olur. Lenin’in yöntem ve tarzına bağlı öğrencileri Marksist Leninist Komünistler enternasyonallerin temel stratejik yaklaşımını tekelci kapitalizmin emperyalist küreselleşme aşamasına uygulayarak, “Bütün ülkelerin işçileri ve ezilenleri birleşiniz” temel şiarıyla güncellediler.
İçerisinden geçmekte olduğumuz tarihsel ve siyasal koşulların devrimci ihtiyaçlarına yanıt verecek enternasyonal örgütlenmesi nasıl olmalıdır? Bu soru, henüz düşünsel ve pratik bakımdan yanıtını bulabilmiş değil enternasyonal devrimci iddialarında ciddi birey, grup, örgüt ve partilerin gündeminde bütün haşmetiyle duruyor.
Kendisini dünya komünist hareketinin coğrafyamızdaki kolu gören Marksit Leninist Komünist öncü, çeyrek yüzyıllık varoluşunda içerisinden geçmekte olduğumuz tarihsel dönemin ve siyasal koşulların devrimci önderlik iddiasını teorik ve programatik bakımdan olduğu kadar siyasal ve örgütsel olarak da inşa etti. Onun tarihsel olarak I., II., ve III. Enternasyonal çizgisinde, dünya işçi sınıfı ve ezilenlerin sınıf mücadelesinin devrimci ihtiyaçlarına yanıt olabilecek devrimci enternasyonalin kuruluşunda üzerine düşecek sorumlulukları almaya hazır olduğu görülüyor.
Marksist Leninist Komünist öncü enternasyonal ilişkilerde “geçiş döneminin gereklerine” uygun bir çizgi izlemiştir. Kuruluşundan başlayarak bütün değişik uluslararası platformlarda yer almış, değişik parti ve örgütlerin, ülkelerin deneyimlerinden öğrenmeye ve etkileşime açık olmak kadar Marksizm Leninizmin devrimci temelleri üzerinde ideolojik mücadele yürütme bakış açısı ve yönelimini de pratikleştirmiş, ciddi bir deneyim biriktirmiştir. Onun pratiğinde verili egemenlik ilişkilerine saldıran ve pratik olarak değiştirmeye çalışan sosyalizm iddialı parti ve örgütler, Balkanlar ve Ortadoğu’daki antiemperyalist ya da devrimci yapılar daha yakın ve sistematik ilişkilerin, devrimci işbirliğini örgütleyip kurumlaştırma çabalarının öncelikli muhatapları olmuştur.
I., II., ve III. Enternasyonallerin her biri içerisinde hareket ettikleri tarihsel ve siyasal koşulların devrimci ihtiyaçlarını yanıtlayan farklı yapılanmalardır. Dünya komünist hareketinin zengin birikimi enternasyonal deneyimlerinin tamamını kapsar. Herhangi birini tekrar etmek mümkün de gerekli de değildir, bunun ayırdında olarak bütün bu deneyimlerden öğrenmek devrimci bir görev ve sorumluluktur. Günümüz enternasyonalin kuruluşu demek daha öncekilerin kuruluş süreçlerinde olduğu gibi bir devrimci yol arayışıdır. Bu yol arayışı mevcut tarihsel koşullar altında “ideolojik söylemleri” farklı olsa bile sosyalizm iddialı parti ve örgütlerin gerçekten devrimci yönelim içerisinde olanlarının birleşik devrimci eyleminin eseri, dünya burjuvazisine karşı dünya devrimi için mücadelenin örgütü olabilir.