İsviçre sömürgesi olmayan ve dolayısıyla sömürgecilikle ilgisi olmayan bir devlet olarak görülür. İsviçre devleti, okullarda tarih derslerinde sömürgeci tarihine ilişkin de bir şey yer almaz. Evet, denize sınırları olmayan ve bundan dolayı bir donanması da olmadığından fetih savaşlarına doğrudan girişmemiştir. Ancak bu sömürgeci çabalardan uzak durduğu anlamına gelmemektedir.
İsviçre’nin sömürgeci tarihini araştıran birçok uzman, İsviçre’nin sömürge elde etmek için 18. ve 19. yüzyılda fetih savaşları yürüten Fransa, Hollanda gibi diğer Avrupa ülkelerinin sömürgeci ordularına paralı askerleriyle katılarak, işgal edilen alanlardaki toprağın bir kısmını kendi kontrolüne aldığını ortaya koymaktadır.
Tarihçi David Eugster’in araştırmasından bir örnek: “Bugün Haiti olan Saint Domingue adasında 1800 kadar siyahi köle Fransa’nın dayattığı kölelik koşullarına karşı başkaldırır. Napolyon, İsviçre’nin hizmetine verdiği 600 paralı askerle bu başkaldırıyı bastırır. İsviçrelilerin sömürgeci devletlerin hizmetinde savaşmaları Federal devlet kuruluşu olan 1848 tarihinden sonra da devam etmiştir. Askerleri buna teşvik eden ise ödedikleri aylıklardır ve şayet ilk aylarda hastalıklardan ölmezlerse vaat edilen emeklilik olur.”
İsviçre, birçok firması aracılığıyla sömürge ülkelerinde toprak edinmiş, oralarda köle çalıştırılarak büyük gelirler elde etmiştir. Ayrıca bu kölelerin bir kısmı da İsviçre’ye getirilerek çalıştırılmıştır.
Diğer devletlerin sömürgeleştirdiği topraklarda ticaret yaparak, yer altı ve yerüstü kaynaklarından önemli oranda pay almıştır. Hem meta ve hem de insan (köle) ticaretiyle İsviçre sömürgecilikten pay kapmıştır. Örneğin İsviçre’nin sömürge devletlerinden ticaret yolu ile getirdiği pamuk miktarı İngiltere’den daha fazladır ve bu İsviçre’nin tekstil sanayisinin gelişimini sağlamıştır.
Black-Lives-Matter hareketinin yarattığı bilinç sıçraması, İsviçre’de sömürgeci ve ırkçı tarihiyle yüzleşmesi gerektiğini gündeme getirdi. Bunun bir yanını da sömürgeci geçmişe sahip kişilerin alanlardaki heykelleri. Bu heykellerin kaldırılması için talepler yükselmekte.
Irkçılık İsviçre’nin yapısal bir sorunu ve eğitime, kültüre, medyaya yerleşmiş durumda. Çocuklara anlatılan hikayelerdeki siyahileri aşağılayıcı anlatımlardan başta siyahi insanlar olmak üzere, beyaz olmayan herkese yapılan yaygın polis kontrollerine kadar birçok uygulama günlük yaşamın bir parçasıdır. Göçmenlerin kategorileştirilerek kontrol altına alındığı ve önsel olarak suçlu kabul edildiğinden, polisin her an (işe, eve giderken, alışveriş yaparken, sokakta gezerken, bir yerde otururken vb.) kontrol ettiği „Racial Profiling” uygulaması da oldukça yaygın.
Lozan Yüksek Okulu’nda eğitim görevlisi olan Rahel El-Maawi, çocuk kitaplarına dair yaptığı bir araştırmanın ırkçı resim ve söylemlerle dolu olduğunu belirtmekte.
2013 yılında Bremgarten şehri ilticacılara sahilleri, spor alanlarını, okul ve kreşleri, kiliseleri ve önlerindeki alanları, gazinoları ve başkaca ortak kullanım alanlarını yasaklar. İsviçre medyası bunun abartılmaması propagandasını yapar.
2018 yılında yapılan bir araştırmada İsviçre’de ırkçılığa uğradığını söyleyenlerin oranı %28.
İsviçre’nin sömürgeci tarihi ve ırkçılıkla yüzleşmesi için yürütülen bir mücadele var, ancak henüz yetersiz. Sosyalistler, devrimciler sömürgeci tarihi ve ırkçılığı daha fazla sorgulamalıdır.
*Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin 14 Ağustos tarihli Avrupa Gündemi köşesi