6-7 Eylül Pogromunun 65 yılı dolayısıyla açıklama yapan HDP, “Pogromda hayatını kaybeden Rum ve Ermeniler başta olmak üzere Hristiyan ve Musevi yurttaşları saygı ve hüzünle anıyor, bu karanlık zihniyeti bir kez daha lanetliyoruz” diye belirtti.
Türkiye tarihinin en acılı, en utanç verici sayfalarından biri olan 6-7 Eylül Pogromu-katliamının üzerinden 65 yıl geçti. 6-7 Eylül 1955 tarihinde İstanbul, İzmir ve Türkiye’nin birçok yerinde yaşayan Rum ve Ermeniler başta olmak üzere Hristiyan ve Musevilerin planlı ve sistematik bir saldırı dalgasına maruz kaldı.
6-7 Eylül Pogromuna ilişkin açıklama yapan HDP Merkez Yürütme Kurulu, “Militarist güçlerin yönlendirmesi, yalan ve kara propaganda ile harekete geçirilen grupların insanlık dışı saldırıları sonucu resmi verilere göre yalnızca İstanbul’da 73 kilise, 8 ayazma, 2 manastır, 3 bin 584’ü Rumlara ait olmak üzere 5 bin 538 ev ve işyeri yakılıp yıkılıp, talan edildi. Pogromda, birçok kişi katledilirken, dini önderler darp edildi, mezarlıklar tahrip edildi, on binlerce yurttaş baskılar ve can güvenliği tehdidi nedeniyle Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı. Yüzlerce kadın cinsel saldırıya uğradı; bu da kadınlara yönelik taciz, tecavüz saldırılarının tamamının aynı zamanda ırkçı, savaşçı zihniyetten beslendiğinin göstergesi oldu” diye belirtildi.
Saldırılar, Seferberlik Taktik Kurulu, Kontrgerilla ve MİT’in öncülü olan Millî Emniyet Hizmeti tarafından planlanarak hayata geçirildiği ifade edilen açıklmaada, “Mustafa Kemal’in Selanik’teki evine bomba atılması provokasyonu ve bunun üzerine servis edilen yalan haberlerle, toplumsal linçin ve yağmanın bir devlet politikası olarak hayata geçirilişinin en utanç verici örneklerinden biri olarak hafızalarda yer edindi. Özel Harp Dairesi Başkanı ve MGK Genel Sekreteri Sabri Yirmibeşoğlu’nun ‘6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı’ sözleri pogromun bir devlet politikası olarak hayata geçirildiğinin kanıtıdır. Saldırı aynı zamanda toplumsal sorunları, ekonomik krizi gölgelemek için yönetenlerin her dönem nasıl ırkçılığı ve öteki düşmanlığını kullandığının da en çarpıcı göstergesidir” diye kaydedildi.
HDP MYK açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
“6-7 Eylül Pogromu, bu coğrafyanın kültürel, sosyal ve iktisadi mirasını ortadan kaldırmaya ve tekçi, ırkçı bir devlet yapılanması yaratmaya yönelik mühendislik faaliyetlerinin bir parçası olarak hayata geçirildi. Farklılıklarının varlığını inkar ederek, inkarı kabul etmiyorlarsa imhayı dayatarak gerçekleştirilmek istenen bu ‘homojen ve tekçi’ kültürel ve ulusal dayatma, ülke tarihinde yaşanan bütün siyasi felaketlerin en temel sebebidir. 1915 soykırımından kaçarak kurtulan Ermenilerin yerlerine dönüşünün yasaklanması, 1936 Beyannamesi, Varlık Vergisi ve Vakıflar Kanunu gibi sistematik olarak hayata geçirilen politikalar, 6-7 Eylül Pogromu bu ‘inkar’ ve ‘imha’ üzerinden kurulan politik denklemin birkaç örneğidir sadece.
“Saldırının üzerinden 65 yıl geçmesine rağmen Cumhuriyet tarihindeki her acı ve utanç verici saldırısında olduğu gibi saldırganlar korunup kollandı, katliamın üzeri örtüldü. Aksine saldırganlar terfi ettirilerek ödüllendirildi. Devlet 6-7 Eylül Pogromuyla da yüzleşmedi, Rum ve Ermeniler başta olmak üzere Hristiyan ve Musevi vatandaşlardan özür dilenmedi ve zararlar hiçbir şekilde tazmin edilmedi.
“Bu katliamlarla yüzleşilmedi çünkü tekçi zihniyet halen varlığını koruyor, halen farklılıklara düşmanlık temel bir politika olarak iktidarların başvurduğu yöntemlerden biridir. En son Sakarya’da Kürt tarım işçilerine yönelik linç saldırısında olduğu gibi iktidarlar hem bu düşmanlık iklimini besliyor hem de siyasal olarak bundan besleniyor. Yüzleşilmeyen bütün bu katliamlar ve suçlar bir süre kendini tekrarlayarak halkların ortak geleceğini tehdit ediyor.
“HDP’nin varlığı ve toplumsal desteği bu tekçiliğe, toplumsal kutuplaşmaya ve düşmanlığa karşı yaratılan en büyük umuttur. Bu anlayışa karşı mücadeleyi her şartta yükseltmek varlık gerekçemizdir. Türkiye’nin kadim halklarına dönük hayata geçirilen bu utançla yüzleşilmesi, faillerin ortaya çıkarılması, yaşanan can ve mal kayıplarının tespit edilmesi, mağdur olan kişilerin veya ailelerinin maddi ve manevi kayıplarının tazmin edilmesi temel talebimizdir ve birlikte yaşamın olmazsa olmazıdır. Pogromda hayatını kaybeden Rum ve Ermeniler başta olmak üzere Hristiyan ve Musevi yurttaşları saygı ve hüzünle anıyor, bu karanlık zihniyeti bir kez daha lanetliyoruz.”
******
HDP: 6-7 Eylül anma ve yas günü ilan edilsin
HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, 6-7 Eylül Pogromunun yıl dönümünde, faşist saldırılarda hayatını kaybedenleri anma ve yas günü ilan edilmesi için kanun teklifi verdi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, 6-7 Eylül Pogromunun 65. yılı dolayısıyla, faşist saldırılarda hayatını kaybedenleri anma ve yas günü ilan edilmesi için kanun teklifi verdi.
Teklifte, 6-7 Eylül 1955 tarihinde yaşananların Türkiye tarihinin en utanç verici günlerinden biri olduğu belirtildi. O dönemin medyasında İstanbul’da yaşayan Rumlara yönelik halkı kışkırtma kampanyalarının yürütüldüğü ifade edilen gerekçede, “Kıbrıs Türktür Cemiyeti (KTC), Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) ve Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF) gibi öğrenci örgütleri basında yer alan yalan haberlerin daha da fazla yaygınlaşması ve Rum düşmanlığının derinleşmesi için çalışmalar yürütmekteydi” denildi.
Yalan haberlerle başlayan saldırılarda, resmi kaynaklara göre 4 bin 214 ev, bin 4 işyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul tahrip edildiği hatırlatıldı. Gerekçede, “Kiliselere saldırıldı, içindeki kutsal resimler, haçlar, ikonalar ve diğer kutsal eşyalara zarar verildi. 73 Rum Ortodoks kilisesi ateşe verildi. Olaylarda 11 kişi hayatını kaybetti. Helsinki Watch örgütünün bir raporuna göre ise ölenlerin sayısı 15 olarak kayıtlara geçiyordu. Tahrip edilen işyerlerinin sadece yüzde 59’u Rumlara aitken, kalan yüzde 17’sinin Ermenilere, yüzde 12’sinin Yahudilere ait olması ise olayın sadece bir yağma olmadığını ırkçılık boyutunun da olduğunu gözler önüne seriyordu” diye belirtildi.
Aradan geçen 65 yıla rağmen hala yüzleşme sağlanmadığına dikkat çekilen gerekçede, etkin soruşturmanın yürütülmemesi sonucunda mağdurların adaletin yerini bulmadığı hissiyatının toplumsal barış için risk oluşturduğu belirtildi.