Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Yunanistan arasında gerilim sürmekte ve başta bazı AB ülkeleri ile ABD olmak üzere, bölge ülkelerini de içine çekmiş bulunuyor. Askeri tatbikatlar, Nawtex ilanları, savaş gemileriyle gövde gösterileri, stratejik anlaşmalar almış başını gidiyor.
Akdeniz’de varlığı kabul edilen petrol ve doğal gaz, bölgenin önde gelen emperyalist ülkeleri ile Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerin deniz güçlerinin gövde gösterisine ve hak talebi için karşılıklı rekabete girmelerini beraberinde getirdi.
Bu rekabetin ve gerginliğin ana aktörü Türk devleti oldu. Yunanistan’a ait adaların hemen dibinde Yunanistan’ın kendisine ait olduğunu belirttiği alanlarda savaş gemileri eşliğinde sismik arama gemileriyle doğal gaz aramasına çıkan Türk devletinin bu adımı, AB içinde tepkilere neden oldu.
Türk devleti bu adımla bir yandan Akdeniz’de var olduğu kabul edilen doğal gaz ve petrolden pay kapmak isterken, diğer taraftan yayılmacı, hegemonyacı siyasetini de sürdürdüğünü göstermektedir.
Petrolün ve doğal gazın veya madenlerin olduğu alanlara leş kargaları gibi üşüşen emperyalist devletler, Akdeniz’e de büyük savaş gemileri göndermeye başladı. ABD’nin yanı sıra Fransa’nın savaş gemileri ve uçakları da Doğu Akdeniz’de konuşlandı.
Türkiye’nin Libya’nın “Ulusal Mutabakat Hükümeti”yle Deniz Yetki Anlaşması yaparak Yunanistan’ı sınırlama ve Akdeniz’de ulaşımı denetleme adımına karşı, Yunanistan da Mısır ile benzer bir anlaşma yaparak, karşı hamle atmış oldu.
Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi, Mısır, İsrail ve Lübnan bölgedeki doğal gazın işletilmesinde, pazarlanmasında ve ülkelerin kıta sahanlığı paylaşımında anlaşarak “Akdeniz Stratejik İttifakı”nı oluşturdular ve Türkiye’yi yalnız bıraktılar.
Akdeniz’deki gerginliğin artması ve Türkiye ile Yunanistan arasında karşılıklı savaş tehditleri üzerine Avrupa Birliği (AB) harekete geçerek durumu yatıştırmaya çalıştı. AB, kendi içinde de soruna ilişkin bölünmüş durumda. Başını Fransa’nın çektiği bazı ülkeler Türk devletini kınarken ve doğrudan Yunanistan’ın yanında yer alırken, AB dönem başkanlığını yürüten Almanya ise her zamanki gibi Türk devletine temkinli yaklaşmakta. İki ülkeyi uzlaştırma noktasında da esas rolü Almanya almış görünüyor.
Türk devletinin AB’nin bütün uyarılarına rağmen Akdeniz’de gövde gösterisi yapmaktan vazgeçmemesi, AB başkentleri arasında Türkiye’ye yönelik yaptırımlar uygulama tartışmalarını getirdi. Ancak haftalardır süren görüşmelerden bir sonuç çıkmadı.
NATO’nun bu iki üyesinin masaya oturmayı kabul ettiği açıklaması ise kısa süre sonra Yunanistan tarafından yalanlandı.
Faşist diktatör Erdoğan’ın AB’nin yaptırım veya baskısı karşısında tekrar mülteci kartını kullanabileceğini ve sınırları açabileceğini söyleyen Yunanistan, olası böyle bir durumda mültecileri sınırdan içeri sokmamak için Türkiye sınırlarına yığınak yaparken, Türk devletinin de sınıra tank sevkiyatı yaptığı belirtilmektedir.
Doğu Akdeniz’de bölge zenginliklerinin talanı üzerinden rekabet keskinleşmekte ve savaş tehlikesi sürmektedir. Emperyalist ve bölge gerici devletlerinin ittifak ve rekabetlerine karşı Akdeniz ülkelerindeki ilerici, antiemperyalist devrimci güçlerin enternasyonal bir duruşla savaş tehlikesine ve Akdeniz’in talanına karşı ortak mücadeleyi geliştirmeleri gerekmektedir.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 11 Eylül 2020 tarihli Avrupa Gündemi köşesi