Komünist öncü bir 10 Eylül’ün ön gününde bir kez daha karşılaştı faşist zorbalıkla. Önceden hazırlanmış liste ile düzenledikleri ev baskınlarında iki gün içinde gözaltına aldıkları sosyalistlerin sayısı 14 olmuştu. Ellerindeki listeye bakılırsa gözaltı ve tutuklama saldırıları devam edecek.
Saldırının ESP, SKM, SGDF’den HDK’ye uzanan boyutuna ve kapsadığı illere baktığımızda faşist diktatörlüğün yine epey hazırlık yaptığı, mesai tükettiği görülüyor. Muhtemelen yine „bitirdik, belini kırdık, yok ettik” diyeceklerdi. Komünistleri susturacak, sindireceklerdi. Ve bununla devrimci harekete „ESP, SKM gibi fazla ileri gitmeyin” diyeceklerdi.
Ama hevesleri daha ilk günde kursaklarında kaldı. Sosyalistler bu türden saldırıları nasıl ki her defasında dimdik ayakta karşıladılarsa, şimdide öyle oldu. Türkiye ve Kürdistan’dan Avrupa’ya kadar her alanda „Umut Dimdik Ayakta” şiarının sadece bir slogan değil, sosyalistlerin bir duruşunu ifade ettiğini bir kez daha dostta, düşmanda gördü.
10 Eylül iradesine saldıran faşizmin bu iradeyi kıramayacağı, gözaltı ve tutuklamalarla bırakalım sindirmeyi, sosyalistlerin öfkesini daha büyüttüğüne tanık olduk.
ESP ve SKM’ye yapılan saldırıya karşı Avrupa ülkelerinde anında tepki göstermek, sosyalistlerin boyun eğmeyen duruşunu Avrupa kamuoyuna taşımaları açısından önemliydi. Saldırının olduğu 7 Eylül’de yapılan açıklamalar ve 8 Eylül’de birçok kentte yapılan eylemler ve eylemleri birçok dost devrimci gücün de sahiplenmesi, faşizme karşı birleşik mücadele açısından değerlidir.
Böylesi özgün süreçlerde her komünist bulunduğu alandan hemen politik refleks göstermeli, beklemecilik ve ertelemeciliğe düşmemelidir. Öncü duruş, kendine güveni ve zor görüneni başarmaktır. Sayısız defa kanıtlanmış olan Che’nin “Gerçekçi ol, imkansızı iste” sözü tamda böylesi anlar içindir.
10 Eylül’ler yaklaştıkça yapılan bu saldırılar, faşizmin 10 Eylül ruhundan ve iradesinden ne kadar korktuğunu göstermektedir. Komünistler her saldırıdan dimdik çıktıkça, onların da korkuları büyüyecektir. Bu seferde öyle olacaktır. Çünkü 10 Eylül, devrimci ve sosyalist amaçlarını, devrimci ölümsüzlerin ideallerini her zaman kendisinden yüksekte tutan, en ağır koşullarda bile devrimci amaçlarına ve ideallerine sıkıca bağlı kalan, fedaice mücadelede ısrar eden; yaralarını sararak, hesap sorarak, hesap sorma bilinç ve tutkusunu bileyen bir iradedir.
Hep söylenir, her dönemin kendine özgü koşullarında kim nerede duruyor, ne yapıyor diye. Faşist diktatörlüğün yoğun saldırılarına karşı durmak ve mücadele ısrar etmek bedel ödemeyi gerektiriyor. Baran yoldaşın deyimiyle “bedel kapılarından geçerek” mücadeleyi sürdürenler, bugün ve yarın için dövüşmektedirler. Bugün kabuklarına çekilenler, korkuya teslim olanlar ise, sadece bugününü değil, yarınını da kaybetmektedirler.
Devrimci amaç ve ideallere bağlılık, insanlığa açlık, yoksulluk, acı ve ıstıraptan başka bir şey vermeyen, doğayı ve iklimi kâr uğruna tahrip ederek insanlığı yeni hastalıklarla, virüslerle karşı karşıya getiren, gençliği geleceksiz bırakan, kadın düşmanı bu erkek egemen kapitalist barbarlık düzenini yerle bir etmek için, her bir komünistin, devrimcinin kendisini kolektifin ve devrimin ihtiyaçlarına göre konumlandırmasını gerektirmektedir.
Gün, devrimci görevlere daha fazla sarılmak, örgütlü mücadeleyi daha fazla sahiplenme ve umudu büyütme günüdür.
26. mücadele yılında öncüye ve onu bugünlere taşıyan ölümsüzlere bir kez daha selam olsun!
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 11 Eylül 2020 tarihli Perspektif köşesi