Almanya polis teşkilatındaki ırkçılık ve faşist yapılanmalar artık kendilerini gizleme gereği duymuyorlar. Bunun son örneği Almanya’nın Kuzey Ren Westfalya (NRW) eyaleti polis teşkilatında ortaya çıkan 29 polisin WhatsApp grubu oldu.
Duisburg, Essen, Moers, Mülheim ve Oberhausen kentlerindeki birimlerde çalışan polislerin WhatsApp gruplarında Hitler’e ait fotoğraflar, gamalı haç sembolleri, imparatorluk dönemi savaş flamaları ve bir sığınmacıyı Nazi toplama kampındaki bir gaz odasında gösteren görselin de aralarında olduğu 100’den fazla paylaşımları, sadece açığa çıkanlar.
Geçen yıl faşist NSU çetesinin yargılandığı davaya mağdurların aileleri adına müdahil olan Frankfurtlu avukat Seda Başay Yıldız’a ve sonrasında NSU 2.0, “Heil Hitler”, “Devlet Yaylı Sazlar Orkestrası” gibi imzalarla çok sayıda siyasetçi, gazeteci, sanatçı ve savcılara yapılan ölüm tehditlerinin kaynağının polis teşkilatı olduğu ortaya çıkmıştı.
Alman polis ve ordu teşkilatındaki ırkçı örgütlenmeler yeni değil. Daha öncede Kuzey Almanya’da polis teşkilatı içinde ırkçı bir WhatsApp grubu ortaya çıkmıştı. O gruptaki polislerin mekanlarına yapılan aramada, gazeteci ve politikacıların yer aldığı “düşman listeleri”, silah, sis bombası ve 50 bin mermi bulunmuştu.
Berlin ve Brandenburg eyaletlerindeki polis akademilerinde ise gamalı haç ve İslam karşıtı sloganlar ve boyamalar yapıldığı tespit edilmişti.
Tehdit alan kişilerin kişisel bilgilerinin Hessen eyaletindeki polis teşkilatı bilgisayarlarından indirildiği de ortaya çıkmıştı. Polis teşkilatındaki bu çete örgütlenmeleri ortaya çıktıkça, kimi politikacılar ve devlet yöneticileri çeşitli açıklamalarla ikiyüzlüce tutumlarını tekrar ortaya koydular ve polis teşkilatının itibarını koruma telaşına düştüler. “Emniyette yapısal ırkçılığın olmadığını, ırkçı veya sağcı vakalar varsa da bunların istisnai olaylar olduğunu” söyleyerek ırkçı polis teşkilatını aklamaya çalıştılar. Bunların başında da göçmen ve mülteci karşıtı ırkçı tutuma sahip İçişleri Bakanı Horst Seehofer gelmektedir.
Sadece polis teşkilatı içinde değil, Almanya Özel Kuvvetler (KSK) adlı özel tim ve ordu içindeki açığa çıkmış ırkçı örgütlenmeler, Almanya’da ırkçılığın yapısal bir sorun olduğunu ortaya koymaktadır. Mayıs ayında KSK’ye bağlı bir polisin bahçesinde çok sayıda silah ve mühimmatın ortaya çıkması, devlet güçleri içindeki ırkçı örgütlenmeyi gösteren başka bir örnektir.
Almanya’nın her tarafında ardı ardına ortaya çıkan devletin kolluk güçleri içindeki ve dışındaki ırkçı-faşist örgütlenmeler, başta göçmenler olmak üzere bütün antifaşist kesimler için büyük bir tehdittir. Irkçılıkla yüzleşmeyi gerçekleştirememiş ve birçok ırkçı, ayrımcı yasaya sahip Almanya’da işlenmiş ırkçı katliamların üzerini kapatma telaşı da buradan gelmektedir. NSU davası bu konuda adeta devletin aynası durumundadır. Şimdi ise Hanau katliamının üzeri kapatılmaya çalışılmaktadır.
Egemen sınıf olan burjuvazinin elinde bir baskı ve şiddet aracı olan devlet ve onun kolluk güçlerinin görevi, burjuvazinin çıkarlarını korumak ise, işçi sınıfı ve ezilenlerin yapması gereken de kendi sınıf çıkarları doğrultusunda örgütlenmek ve mücadele etmektir.
Irkçılık ve faşist hareketi durduracak olan, yerlisiyle, göçmeniyle antifaşist güçlerin birleşik mücadelesi olacaktır.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 25 Eylül 2020 tarihli Avrupa Gündemi köşesi