Emperyalist kapitalist sistem içerisine girdiği yapısal kriz koşullarında işçi ve emekçilerin kazanılmış haklarını ortadan kaldırıyor. Kadınlar ise hem cins çelişkisini, hem de sınıfsal çelişkiyi daha derinden yaşıyor. Dünyanın her yerinde kadına yönelik artan şiddete karşı kadınlar, başta yaşam hakkı olmak üzere; kazanılmış haklarını korumak için yeni mücadelelere girişiyor.
Yaşadığımız Avrupa ülkelerinde de, kadına yönelik hak gaspları günümüz koşullarında alabildiğince artmış durumda.
Kadınların büyük mücadelelerle kazanmış olduğu haklar, gaspediliyor ya da gaspedilmeye çalışılıyor. Bu nedenle, önümüzdeki süreç daha büyük saldırılara ve bu saldırılara karşı gelişecek mücadelelere gebe.
İşte, bütün bu hak gasplarına karşı kadın kitleleri dünyanın her yerinde sokakta, isyanda… Güvenli kürtaj hakkı için Almanya’da kadın örgütleri 29 Eylül’de büyük gösterilere hazırlanıyor. İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline karşı Türkiye ve Kürdistan’da, Polonya’da kadınlar mücadeleyi büyütüyor. İklim eylemlerinde, ırkçılığa, cinsiyetçi saldırılara, mültecilere yönelik saldırılara karşı kadınlar mücadelenin en önünde.
Bu koşullar içerisinde iç örgütlülüğümüzü geliştirme, politik mücadelenin çıtasını yükseltme iddiası ile kongreler sürecimizi, SKB Avrupa kongresi ile tamamlamaya hazırlanıyoruz. Tam da bu dönemde kadın devrimi fikrimizi kadın kitleleri içerisinde yaşamsallaştıracak politik mücadele çıtasını yükseltmede büyük bir irade açığa çıkarmamız gerekiyor.
Her ülke kendi özgünlüğüne göre politik planlamalarını oluşturarak yerli ve göçmen örgütlerini harekete geçirme hattında durmalıdır. İstanbul Sözleşmesi’ne şer koyan ülkelerde kadın örgütlerini harekete geçirerek, birleşik mücadeleyi geliştirmek için azami çaba göstermeliyiz. Kadın örgütleri ile burjuva devletlere adım attıracak, süreklileşmiş yaratıcı eylem biçimleriyle süreci örgütlemeliyiz.
Önümüzdeki dönem, Avrupa’da yükselişe geçen ırkçı, cinsiyetçi saldırılara karşı sokak mücadelesini daha fazla yükseltmemiz gereken bir dönem aynı zamanda. Kadın kitle çalışmasında derinleşerek, özellikle kamplarda insanlık dışı koşullarda yaşayan, taciz tecavüz saldırılarına maruz bırakılan göçmen kadınlara yönelik özel örgütlenmiş çalışmalar yürütmeliyiz. Mülteci kadınlara yönelik geri gönderme uygulamalarına karşı, Avrupa burjuva devletlerinin iki yüzlülüğünü teşhir eden çalışmalar yürütmeliyiz.
Pandemi döneminde, öncü çıkış yaparak sokak mücadelesini verili güçlerimiz ile gerçekleştirdik. Göçmen kadın örgütlerini harekete geçirmede de öncü rol oynayarak siyasal etkimizi büyüttük. Bu mücadele hattımızı derinleştirerek, kadın kitleleri ile yan yana gelişi getirecek, çeşitli özgün araçlarla kitle çalışması yürütmeyi günlük çalışmamızın konusu haline getirmeliyiz. Süreklileşmeyen kadın kitle çalışmasından sonuç alamayacağımızın bilinci ile her daim kadın kitlelerinin içinde olmak için azami çaba içerisinde olmalıyız.
Politik çalışmalarımızın merkezine kadına yönelik şiddeti koyarak, İstanbul sözleşmesinin uygulanması için burjuva hükümetlere basınç uygulamalıyız. Bunun için her ülke, her kent, her adımı planlanmış, yoğunlaştırılmış çalışmayı merkezine almalıdır. Örneğin, parasızlık nedeniyle kapatılacağı ifade edilen kadın dayanışma evlerinin önünde kadın örgütleriyle eylemler düzenlemek, nöbet tutmak, sembol haline gelen kadın cinayetlerinin mahkeme süreçlerini takip etmek, Kadından, çocuktan sorumlu devlet birimlerinin önünde eylemler örgütlemek önemli bir yerde durmaktadır.
Kadın iradesinin gücünü kuşanarak başarmaya kilitlenmeye!
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 25 Eylül 2020 tarihli Sosyalist Kadın köşesi