Bütün ülkelerin ve devletlerin olduğu gibi İsviçre Federal Anayasası ve ayrıca kantonların anayasaları göçmenlere dönük birçok yasal düzenlemeler getirmektedir. Bunlar genelde sermayenin çıkarları için kısıtlamalardır. Bunlar yetmiyormuş gibi zaman zaman sınırlı olan bu hakların ortadan kaldırılması girişimleri de olmaktadır. Anayasal bir hak olarak devlete, siyasi partilere, parlamento, meclis, çeşitli iş-ekonomi-hukuk-meslek örgüt ve kurumlarına, yapılan düzenleme ve yasal değişiklikler konusunda itiraz haklarını halka götürme, referanduma sunma hakkı verilmiştir.
Bu demokratik hakkın düzenlenmesi ile halkın da kendi sözünü söylemesi sağlanmıştır. Ancak burada demokratik olmayan bir durumla karşı karşıyayız. Özellikle göçmenler ve mültecilere dönük yasalar ve düzenlemeler yapıldığında göçmenlere söz ve karar hakkı verilmemektedir. Sorunu yaşayanlar değil sorunu yaşatanlar karar veriyorlar. İsviçre’de yaşayan ve geçerli bir ikametgah ve İsviçre’de bulunma hakkı elde etmiş bulunan her göçmen ve mülteci kendilerine dönük bütün düzenlemeler söz konusu olduğunda söz ve karar hakkına sahip olmalıdır. Saldırılar kapitalistlerinse direniş ve mücadele de göçmenlerin ve emek güçlerinin olmalıdır.
26 Eylül 2006 yılında referandumla onaylanan göçmenler ve iltica hakkı yasaları göçmenlere dönük saldırı ve kısıtlamaları çok daha üst boyuta tırmandırmıştır. Ayrımcı ve ırkçı olan bu yasalar orta yerde dururken halen göçmenlere dönük saldırılar gündeme getirilmektedir. Bunlardan bir kaçı yine referanduma sunuldu. Serbest dolaşım hakkı, federal vergide kesinti düzenlemesi, doğumdan sonra babalara da izin hakkı, av yasasında hayvanlara karşı ekolojik ve doğal dengenin bozulmak istenmesi, savaşa yatırım konularının bazıları direkt biz göçmenleri de ilgilendirmektedir.
AvEG-Kon’a bağlı İsviçre Göçmen İşçiler Federasyonu (İGİF)’in bu referandumlara ilişkin refleksi ve duyarlılığı yerinde ve doğruydu. Bu tutumu, biraz daha örgütlü ve kamuoyu oluşturma konusunda geliştirebilirdi. Sınırlandırma inisiyatifi ile serbest dolaşım hakkı yok edilmek isteniyor. Bununla İsviçre’nin kendi sınırları içine kapatılması ve seyahat özgürlüğü kaldırılıyor. Bu esas olarak göçmen işçi ve emekçilere dönük bir saldırı olarak planlanıyor.
İsviçre 27 Eylül 2020’de yeni bir referanduma gitti. Pandemiden dolayı birçok referandum ötelendi. Yapılmayan bu referandumlardan beşi 27 Eylül tarihinde yapıldı. Yapılan referandumlarda pandemi saldırısı fırsata çevrilerek göçmenlerin sömürüsü, göçmen işçi ve emekçilerin haklarına dönük saldırılar daha da katmerleştirilmek istenildi.
Göçmen karşıtı ırkçı UDC/SVP’nin “Sınırlandırma İnisiyatifi” dahil referanduma beş konu geldi ve hepsi de hak kısıtlamalarını içermekteydi. İlkin serbest dolaşım hakkını kısıtlayan “sınırlandırma inisiyatifi” %63; av yasasında değişiklik %60 ile kabul edilmedi; federal vergide çocuklar ve çocuk bakımı için yapılan vergi indiriminin kaldırılması %63; babalar için iki haftalık ücretli doğum izni %60 kabul edildi ve savaş uçakları alma izni %50.1 ile kabul edildi..
Serbest dolaşım ve çalışma konusu İsviçre ve AB arasındaki ikili anlaşmalar çerçevesinde düzenleniyor. Esas olarak İsviçre’ye gelebilecek yabancı sayısını kısıtlamayı içeriyordu. Bu anlamıyla da serbest dolaşım ve çalışma hakkına kısıtlamalar getirilmek isteniyor. İnisiyatif, AB ile serbest dolaşım hakkının yeniden düzenlenmesi, içeriğinin kısıtlanılarak değiştirilmesi ve İsviçre’ye olası göçün sınırlandırılmasını talep ediliyordu. Serbest dolaşım hakkının sınırlandırılması durumunda; eğer İsviçre-AB ile sınırlandırma konusunda bir anlaşma sağlanamazsa ikili anlaşma bir yıl içinde geçerliliğini kaybediyor.
İSVİÇRE’DE GÖÇMENLER YİNE GÜNAH KEÇİSİ
UDC/SVP, her yıl çeşitli ad ve biçimlerde İsviçre’de yabancı sayısını düşürme, göçmenleri gönderme ve sınırlandırma konusunda yasa ve referandumlar düzenlemektedir. Bunların hepsi şimdiye kadar halk oylamalarında red edildi. 27 Eylül’de referanduma sunulan “Sınırlandırma İnisiyatifi” de yine bu saldırılardan birisidir. Bu göçmen karşıtı ırkçı partinin iddiası İsviçre’ye fazla yabancı ve göçmenin geldiğini, bundan dolayı sosyal sigortalara ek yükümlülükler getirildiğini, trafik sıkışıklığı, işsizlik ve ev bulamamanın bundan kaynaklandığını ileri sürüyor. Her zaman olduğu gibi göçmenlere saldırmakta, göçmenler günah keçisi görülmekte ve ırkçılara hedef gösterilmektedir.
İsviçre ekonomisi, AB ile yaptığı anlaşmalar ve göçmenlerin ekonomiye yaptıkları katkılardan dolayı sorunlarını önemli ölçüde atlatmayı başarmaktadır. İsviçre ekonomisi bu sayede yaşamaktadır. Ancak UDC/SVP kuruluşundan beri yabancı düşmanlığı politikası üzerinde kendini var etmektedir. Halen bu politikayı sürdürmekte ısrar ederek varlığını sürdürmek ve halk nezdinde siyasi ve örgütsel itibarını korumak istemektedir. Lakin bu artık halk nezdinde çok fazla rağbet görmemektedir. Artık güç kaybetmekte olan bu parti, tek çözüm olarak yine yabancı düşmanlığına sarılmaktadır.
Bu teklif kabul edilseydi göçmen işçi ve emekçilerin sayısı düşürülecek, göçmenlerin iş kurmaları ve iş bulmaları zorlaştırılacak, işçilerin ücretleri düşürülecek ve göçmenlere dönük koruyucu tedbirlerin hepsi yok edilecektir. Göçmenlerin sayısının azaltılması ve sınırlandırılması dolayısıyla birçok göçmen işçi ve emekçi yurtdışı edilecektir. UDC/SVP dışındaki bütün partiler ve çevreler, kurumlar ve işveren çevreleri de bu inisiyatife hayır dediler. Yapılan referandumda %63 oranında bu inisiyatif reddedildi.
SAVAŞ UÇAKLARI ALIMINA HAYIR
Federal ve yerel parlamentolar 2030 yılına kadar ömür biçilen savaş uçaklarının değiştirilmesi için 6 milyar Frank ayırarak yeni savaş uçakları alacaklar. 2014 yılında savaş uçakları almak için 3 milyar Frank ayrılmıştı ancak referandumda halk reddetmişti. Yeşiller ve sol partilerin desteğini alan GsoA (Askersiz Bir İsviçre Grubu) bu düzenlemeyi referanduma götürdü. Uçakların kaça mal olacağı bilinmemekte, tamirleri ve bakımlarıyla birlikte bunların halka 24 milyar Franka mal olacağını belirten inisiyatif; bu paranın savaşa değil, eğitime, ekolojiye ve sosyal alana harcanarak toplumun yararına kullanılmasını istemektedir. İsviçre kendi komşuları veya herhangi bir ülke tarafından savaş tehdidi altında değildir. Bunun için böyle bir yatırıma hayır dediler. Ancak %50.1 ile savaş uçaklarının alımı referandumda kabul edildi.