AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in Koronavirüs’e yakalanmasıyla ertelenen AB Liderler Zirvesi Ekim başında gerçekleşti. İki gün süren zirvede ele alınan konuların başında Türk devletinin yarattığı Doğu Akdeniz gerilimi, Belarus’ta durum, Çin ile ilişkiler, Yukarı Karabağ’da yaşanan savaş ve Alexej Nawalny’nin zehirlenmesi konularının geldiği açıklandı.
Zirvenin ikinci gününde ise, iç pazar, sanayi politikası ve dijital değişim gündemlerinin ele alındığı ve ayrıca AB-İngiltere ilişkileri ve Avrupa Parlamentosu’nun uzun vadeli finansman çerçevesi hakkında bilgi verildiği belirtildi.
Zirvede kamuoyu tarafından en çok merak edilen Türkiye’ye yaptırım konusunda bir adım atılmaması, daha önce var olan görüş ayrılıklarının bir sonucu olsa gerek. AB Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen’in “Ankara faaliyetlerini tekrarlarsa elimizde derhal uygulamaya sokabileceğimiz bir alet çantamız var” açıklaması, AB içindeki farklı kanatlardan birinin başını çeken Angela Merkel’in zirvede etkili olduğunu göstermektedir.
Türk devletinin Akdeniz’de savaş gemileri eşliğinde Yunanistan ve Kıbrıs’ın egemenlik haklarını hiçe sayarak petrol arama bahanesiyle provokasyonlara başvurmasının yarattığı gerilim, AB içinde Türk devletine karşı farklı tutumlara yol açmıştı. Bu farklı tutumlar özellikle AB’nin en etkili ülkeleri olan Almanya ve Fransa arasında kendini gösterdi.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve kimi ülkeler Türk devletine tutum alarak Yunanistan ve Kıbrıs’ın yanında olduklarını ve Türk devletine karşı yaptırım uygulanmasını isterken, Merkel ve kimi ülkeler ise, Yunanistan ve Kıbrıs’ın yanında yer alırken, hemen bir yaptırım uygulanmamasını, zira mülteci sorunundan dolayı Türk devleti ile iyi ilişkiler sürdürmekten yana olduklarını açıkladılar.
Öncesinden Türk devletine geri adım attırarak, petrol arama gemisini geri çekmesini sağlayan AB ülkeleri, şimdilik bir yaptırım yapmaktan kaçınarak, “aynı faaliyetleri tekrar yaparsan yaptırıma gideceğiz” tarzında gözdağı vermekle yetindi.
Belarus için kesin yaptırım kararları alan AB’nin Türk devleti için yaptırım kararı almamasının arkasında yine mülteciler sorunu olduğu görüldü. 2016’da imzalanan anlaşma ile Türk devletinin elinde koz olan mültecileri her sıkıştığında kullanan faşist Erdoğan içte muhalefete karşı her türlü faşist zulmü uygularken, dışta Suriye’den Libya’ya, Doğu Akdeniz’den Yukarı Karabağ’a kadar uluslararası hukuku çiğneyerek yayılmacı heveslerle işgal saldırılarına devam etmektedir.
AB devletlerinin faşist Türk devleti ile ilişkileri sadece mülteci sorunuyla ilgili değil elbette. İlişkilerin temelinde ekonomik yatırımlar, silah ticareti ve siyasi çıkarlar gelmektedir. Sadece Almanya’nın Türkiye’de faaliyet gösteren 6 bin civarında firmanın milyarlarca Euro yatırımı var. Bundan dolayı Merkel sürekli Türkiye ile olan farklı stratejik ilişkilerden ve olumlu ilişkileri geliştirmekten bahsetmekte.
Belarus’ta yeniden seçilen Devlet Başkanı Aleksender Lukaşenko’nun, kendisine karşı yapılan gösterilerde şiddet kullanıldığı gerekçesiyle Belarus’a yaptırımlar kararı alan AB’nin faşist Erdoğan diktatörlüğünün Türk devletinin işlediği sayısız katliamı, işgal saldırılarını, işkenceleri, seçim iptallerini görmezden gelmesi, AB devletlerinin insan hakları demokrasi ve özgürlük gibi kavramları nasıl kendi çıkarları için manipüle ettiğini göstermektedir.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 9 Ekim 2020 tarihli Avrupa Gündemi köşesi