AB Komisyonu Eylül sonlarında mülteci sorununa dair yeni bir “reform” paketi önerisini tartışmaya açtı. “Reform” olarak sunulan paketlerin mülteci ve göçmen haklarını daha da kısıtlayan paketler olduğunu söylemeye bile gerek yok.
Ekim’in ilk haftasında AB İçişleri Bakanları bir video-konferansla bu paketi görüştüler, ancak anlaşamadılar. Yunanistan’a ve İtalya’ya gelen mültecilerden almayı ret eden Macaristan, Polonya ve Avusturya gibi ülkeler anlaşmayı engellemiş oldular.
Yeni olarak sunulan paket, Dublin Anlaşması’nın korunmasını, ancak Yunanistan, İtalya ve Malta gibi ülkelerin yükünü azaltmak için yeni bazı önlemler alınmasını öngörüyor.
Nedir bu önlemler?
Paket, mültecilerin daha hızlı ve rahat sınır dışı edilmelerini öngörüyor. Buna göre mültecilerin ilk vardıkları AB ülkesinde (bu ülkeler genelde Yunanistan ve İtalya) iltica başvurusu yapacaklar ve bu başvuruları hızlı bir şekilde karara bağlanmalı. İlticası ret edilenler hızlı bir şekilde sınır dışı edilmeli, kabul edilme olasılığı olanlar ise, Dublin Anlaşmasına göre AB ülkelerine dağıtılmalı.
Mülteci almak istemeyen ülkeler de örneğin Yunanistan’ın yardımına koşacak ve onun adına mültecilerin sınır dışı edilmesini sağlayacak. Mülteci sorunu da AB içindeki bu dayanışma ile çözülecek! Ancak bahse konu ülkeler buna yanaşmamış ve böylece anlaşamamışlar.
Dublin Anlaşması zaten benzer uygulamalar öngörüyor, ancak bunu da yeterli görmeyen AB emperyalist devletleri, AB sınırlarında hızlandırılmış karar mekanizmaları ile mültecileri AB dışına atma çabasını gerçekleştirmek için görüşmelere devam edecek ve anlaşmaya varmaya çalışacaklar.
İltica hakkı mı? İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi mi? Uluslararası anlaşmalar ve hukuk mu? Kendi anayasalarında yer alan insan hakları maddeleri mi? Hepsine de onay vermiş olduklarından kendilerini demokrasinin, insan haklarının koruyucusu olarak lanse etmekteler. Uygulamaya gelince, o farklı bir konu!
Daha da ötesi: Mültecilerin sınırlardan içeri girmemesi için daha fazla önlem alınması. Yunanistan’ın mülteci botlarının kendi karasularına girmesini engellemek için geri (ölüme) ittiği, İtalya’nın Akdeniz’de SOS sinyali veren tekneleri görmezden gelerek ölüme terk ettiği ve sivil kurtarma gemilerini engellediği gibi.
Birde bütçe konusu var, konuşulan. Faşist Türk devletinin sınırlarını tam kapatarak kimseyi Yunanistan’a bırakmaması, Kuzey Afrika ülkelerinin deniz sınırlarını koruması ve mültecileri buralarda kurulmuş olan mülteci kamplarında tutması için biraz daha musluğun ağzını açmak gibi.
Mültecilerin Türkiye ve Kuzey Afrika ülkelerinde (iç savaş içinde olan Libya’da vb.) hangi insanlık dışı koşullarda yaşam mücadelesi verdikleri ise sıkça basına yansımaktadır. AB sınırlarından girmeyi bir şekilde başaran mültecilerin Yunanistan’ın Moria Kampı’ndaki koşullar AB’nın mültecilere yaklaşımını gösteren en bariz örneklerden biri.
Moria Kampın’da çıkan yangın sonrası haftalarca açıkta kalan mülteciler, Yunanistan’ın ana karasına bile getirilmedi. Gerekçesi de “başka adalardaki mülteciler de bunu talep ederler” oldu.
Avrupa’da gelişen ırkçılık ve faşist hareketle çok yakından bağı olan bu insan haklarını yok sayan politikaların teşhirine başka yazılarımızda devam edeceğiz.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 16 Ekim 2020 tarihli Avrupa Gündemi köşesi