Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi, Josep Borrell, gelecek hafta yapılacak AB zirvesi öncesinde Doğu Akdeniz’de yaşanan gerilimle ilgili Türkiye ile ilişkilerde “önemli bir iyileşme” olmadığını söyledi. Borrell, AB’de Türkiye’ye yaptırım konusunda bazı ülkelerin isteksiz olduğunu kaydetti.
Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi, Josep Borrell, Küresel Tartışmalar’da Euronews’ün konuğu oldu.
Borrell, gelecek hafta yapılacak AB zirvesi öncesinde Doğu Akdeniz’de yaşanan gerilimle ilgili Türkiye ile ilişkilerde “önemli bir iyileşme” olmadığını söyledi.
AB üyesi Devlet ve Hükümet Başkanlarının Türkiye’ye yaptırım konusunu değerlendireceğini söyleyen Borrell, bu konuda bazı ülkelerin isteksiz olduğunu kaydetti.
Borrell, Türkiye ve Rusya’nın son dönemde özellikle Akdeniz, Suriye ve Kafkaslar’daki etkisini arttırdığına dikkat çekti.
Rusya ve Türkiye, Akdeniz’de 5 yıl önce olmayan bir etkiye sahip
Euronews: “Avrupa Birliği’nin dünyadaki etkisinden bahsetmişken, Afrika’da da boşluklar var. Bir örnek verelim: Libya’daki çatışma. Rusya orada. Türkiye orada. Avrupa nerede?”
Josep Borrell: “Rusya ve Türkiye, o topraklarda birlikleriyle bulunuyor. Normal birlikleriyle değil, vekiller aracılığıyla kabul edilmiş bir askeri müdahale ile. Orada üniformalı askerleri yok, bu artık yaygın değil. Ancak diplomasi alanının ötesine geçen bir müdahale olduğu açık. Bizde yok ve sahada askeri bir varlığımız olsun da istemiyoruz. Basitçe sonuç verebilecek bir siyasi süreci yürütmek için mümkün olan her şeyi yapıyoruz. Ancak Libya’daki çatışmada taraflar arasındaki siyasi diyaloga katkıda bulunduk. Birleşmiş Milletler de bunu yaptı. Libya’da tek çözüm, Libyalıların kendi aralarında anlaşmaya varmaları. Çünkü bir taraf diğerini mağlup etmeyecektir. Ve diğer güçler için bir savaş alanı haline gelen bu bölgede, her birinin bölgede piyonları var. Bugün Rusya ve Türkiye, orta Akdeniz’de beş yıl önce olmayan bir etkiye sahip. Rusya ile Türkiye’nin nüfuzlarını nasıl paylaşacakları konusunda anlaşmaya vardıkları “Astana süreci”nin yaratılmasıyla benzer şeyler Suriye’de ve Kafkasya’da da oluyor.”
Euronews: “Bütün bu yerlerde, bahsettiğiniz tüm bu meselelerde Avrupa Birliği yok. Ne oluyor peki?”
Josep Borrell: “Çatışma boyunca her iki ülkeyle, iki bakanla telefonda konuştum ve bunu yapmaya devam edeceğiz. Ama askeri bir birlik değil. Avrupa bir Avrupa NATO’su değil. Avrupa’nın kendine ait olmayan çatışmalara askeri müdahalede bulunma görevi yok. Çatışmaların yayılmasını durdurmaya, onları sınırlandırmaya ve barışçıl bir şekilde çözüme kavuşturmaya çalışır.”
Euronews: “Bir anlaşma kolaylaştırıcısı”
Askerimizi Kafkasya’daki açık bir savaşın ortasına göndermeyiz
Josep Borrell: “Bu küçük bir şey değil. Bir anlaşma kolaylaştırıcısı. Barışı koruma. Mali’den Somali’ye, Yugoslavya’dan Orta Afrika Cumhuriyeti’ne barışı korumak için ellerinden gelenin en iyisini yapan, dünya çapında konuşlanmış 5 bin erkek ve kadın var. Barışı korumaya yardımcı olacak 17 askeri ve sivil misyonumuz var. Bu insanları Kafkasya’daki gibi açık bir savaşın ortasına göndermeyeceğimiz açık, çünkü orada yerleri yok.”
Euronews: “Bahsettiğimiz bir ülke olan Türkiye’den konuşalım. Sadece dünyanın birçok yerinde mevcut olmakla kalmıyor, aynı zamanda Doğu Akdeniz’de Avrupa Birliği için ciddi zorluklar yarattı. Avrupa Birliği, yaptırımların kabul edilip edilmeyeceğine 10 Aralık’a kadar verecek.”
Josep Borrell: “Türkiye ile ilişkilerini gözden geçirelim diyelim.”
Euronews: “Pekala, yaptırımlar için bastıran ülkeler var. Bunu başarabilirler mi?”
Josep Borrell: “Ve daha isteksiz olan diğerleri. Her şey, bir önceki incelemeden bu yana olanların değerlendirilmesine bağlı olacak.”
Türkiye ile ilişkilerde önemli bir iyileşme olmadı
Euronews: “Ama sizin bakış açınızdan, ilişkiler hangi yönde gelişiyor? İyileşiyor mu, iyileşmiyor mu?”
Josep Borrell: “Önemli bir iyileşme olmadı, ancak buna Devlet ve Hükümet Başkanları tarafından karar verilmesi gerekiyor. Olaylar hakkındaki değerlendirmemi ifade etmekle kendimi sınırlayacağım.”
Euronews: “Her halükarda, Avrupa Birliği’nin de Türkiye ile yaptığı göç anlaşmasıyla kendini ‘rehine’ yaptığını düşünüyorum. Bu, diyaloğu zorlaştıran bir şey mi?”
Josep Borrell: “Rehine mi?, hayır. Bakın, birçok farklı değerlendirmeye yol açan bu anlaşma, kontrolsüz göçmen akışından kaynaklanan ölümlere son verdi. Ve hepimiz, denizi tehlikeli bir şekilde geçmeye çalışan kontrolsüz insan akışının sonuçlarının dramatik görüntülerini izledik. Ama Türkiye’de üç milyon Suriyeli mülteci var, üç veya üç buçuk milyon. Avrupa Birliği’nden biz, bu mültecilere eğitim, sağlık ve gıda konularında yardım sağlıyoruz. Paranın neredeyse tamamı doğrudan onlara gidiyor.”
Euronews: “Durumu biliyorum ancak …”
Josep Borrell: “Bunu söylüyorum çünkü insanlar bunu Türk hükümetine verdiğimizi düşünüyor. Paranın neredeyse tamamı yoksulların cebine giriyor.”
Euronews: “Ama paranın bu mülteciler için olduğu da doğru, bu yüzden bu insanlar Avrupa Birliği’ne girmesin. Bir hizmet gibi, değil mi ?”
Josep Borrell: “Türkiye onları topraklarında tutuyor. Bunun çok büyük bir bedeli var. İspanya’da üç milyon insanı karşılamamız ve ilgilenmemiz gerekip gerekmediğini düşünün. Bunun toplum için bir sorun olacağını düşünmüyor musunuz? ”
Euronews :“İspanya’nın Fas’la belki de o kadar açık olmayan benzer anlaşmaları var…”
Josep Borrell: “Ama evde üç milyon mültecimiz yok.”
Euronews : “Ama bir anlamda Fas’ta var…”
Josep Borrell: “Ama ondan uzakta üç milyonumuz yok. Ve onları komşunuzun topraklarında bulundurmak, evde bulundurmakla aynı şey değil, sizi temin ederim. Aynı olsaydı ne olmazdı. Yardım ettiğimiz şey, bu insanlara ihtiyaç duydukları temel hizmetlere sahip olmaları. Komşu ülke olduğu için oraya gelen bu mültecilere bakmanın maliyetini neden Türkiye üstlensin? Onlara yardım etmeliyiz. Buraya gelmesinler diye mi yapıyoruz? Soru çok açık: Avrupa toplumu kendi topraklarında üç buçuk milyon Suriyeli sürgüne ev sahipliği yapmak istiyor mu? Gerçekten istiyor musunuz?”
Euronews: “Öyleyse ekonomik ve aynı zamanda politik olarak ödenecek bir bedel var mı?”
Josep Borrell: “Avrupalıların istemediğini hissediyorum. Bu nedenle alternatif bir çözüm bulmalıyız.”