Açlık grevleri ve ölüm oruçları, hapishanelerde işkence ve hak gasplarına karşı tutsakların bedenlerini ortaya koyarak gerçekleştirdikleri eylem. Bugün de birçok hapishanede tutsaklar açlık grevinde. BEKSAV bünyesinde üretim yapan Tiyatro İmge, 20 yıl önce yazılan ancak bugün bakımından güncel olan “Ölüm Uykudaydı” oyununu hazırladı. Yönetmen Çelebi ve BEKSAV Eşbaşkanı Uçar, tutsaklara ve tüm topluma yönelik saldırılara dikkat çekmek istediklerini belirtti.
“Ölüm Uykudaydı”, bir Latin Amerika ülkesinde, dört devrimcinin hapishanede maruz kaldıkları işkence ve baskılara karşı gerçekleştirdikleri ölüm orucu eylemini anlatıyor.
Cuma Boynukara’nın aynı ismi taşıyan kitabından uyarlanan “Ölüm Uykudaydı”, saatlerin, gündüz ile gecelerin, mevsimlerin olmadığı daracık bir hücrede, insanlık onuru adına ortaya konulan direncin öyküsü…
Bilim Eğitim Estetik Kültür Sanat Araştırmaları Vakfı (BEKSAV) bünyesinde çalışmalarını sürdüren Tiyatro İmge, çıplak arama işkencesi ve hak gasplarıyla gündemden düşmeyen hapishanelerde, tecride karşı açlık grevlerinin yeniden başladığı bir süreçte “Ölüm Uykudaydı” oyununu hazırladı.
Yönetmenliğini Onurcan Çelebi’nin yaptığı oyunu, aynı zamanda tiyatro oyuncusu olan BEKSAV Eşbaşkanı Ahmet Uçar sahneleyecek. Çelebi ve Uçar ile oyunu ve Covid-19 pandemisi sürecinde sanat alanında yaşanan sorunları konuştuk.
’20 YILDIR DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK…’
Yönetmen Çelebi, “Ölüm Uykudaydı oyunu, hapishanelerde olan, tutsak edilen insanların baskı ve işkenceye karşı artık son çareleri olan bedenlerini ortaya koyduğunu gösteren bir oyun” dedi.
20 yıl öncesinde bir Latin Amerika ülkesinde yaşananları konu alan oyunda dört karakterin olduğunu kaydeden Çelebi, “20 yıl önce yaşanmış, ama bugün bakımından Türkiye’de değişen bir şey yok. Nuriye Gülmen’in yaptığı ölüm orucu eylemi, daha sonra Leyla Güven’in uzun süreli açlık grevi ve şu an yeniden başlayan eylemler. Hapishanelerde açlık grevleri de direniş de bitmiyor ” diye belirtti.
‘ÖLÜMÜ UYANDIRIYORUZ…’
“İnsanların sesleri dışarıya ulaşmıyor ve artık başka bir çare bulamadıkları için bedenlerini ölüme yatırıyorlar” diyen Çelebi, dışarıdan hapishanelere yeterince ses verilmediği eleştirisini dile getirdi. Oyun ile bu soruna dikkat çekmek istediklerini ifade eden Çelebi şöyle konuştu: “Öyle ki bu artık dışarıda kanıksanmış durumda. Biz ‘dışarıda’ yaşayanlar olarak, içeride yaşanan gerçeği unutuyoruz bazen. Oyunda, artık yapacak başka bir şeyleri kalmayan 4 devrimci insan, ‘yapacak bir şey kalmadı ve biz artık ölümü uyandırıyoruz’ diyor. Oyunun özellikle dışarıya verdiği, vermek istediği mesaj bu anlamda çok önemli.”
Oyunu başarılı şekilde hazırlayıp, göstermek istediklerini kaydeden Çelebi, pandemi nedeniyle sanat alanında yaşanan sorunlara dikkat çekti. İktidarın, politik tiyatroyu hedef aldığını belirten Çelebi, pandemi süreciyle de özellikle baskıların arttığını kaydetti. Çelebi, “Ana akım olarak bir tek Genco Erkal’ın sürdürdüğü bir tarz var. Kendince geleneği sürdürmeye çalışıyor. Ancak AKP döneminde müthiş bir kültürel erozyon yaşanıyor. Ortaya konulan politikalarla, politik tiyatroyu ‘öldürdüler’, liberal tiyatro biraz daha yükseltildi. Birçok alanda olduğu gibi sanat alanında da politik olan üretime baskılar arttı. Bu anlamda da ‘Ölüm Uykudaydı’ önemli” şeklinde konuştu.
‘AKP SANATIN BÜTÜN KÖŞE BAŞLARINI TUTMAYA ÇALIŞIYOR’
Çelebi, “AKP, kesinlikle sanatın her türünden nefret ediyor. Elinde olsa bu alanı tümden kapatır” diye konuştu. Çelebi, bunun pandemi süreci dışında da yaşanan bir gerçeklik olduğunu söyledi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın nasıl sanat ve sanatçılar istediği yönünde tarifler yaptığını hatırlattı. AKP’nin sanatın bütün köşe başlarını tutmaya çalıştığını kaydeden Çelebi, topluma yönelik büyük bir kültürel saldırı gerçekleştirildiğinin altını çizdi. Pandemi bahanesiyle alınan kısıtlama kararlarının toplum için sanat üreten kurumları hedef aldığını söyleyen Çelebi şunları ifade etti: “Bir şekilde bu alanda üretmeye çalışanlar olarak dayatılanın karşısında durmalıyız. Çünkü egemen olan ezilenlerin imkanlarını her daim kapatmaya çalışır. Bu pandemi ya da ekonomik kriz olur, her daim önümüze ket vurmaya çalışırlar. Çünkü yaptığımız iş onların egemenliğindeki çatlakları büyütüyor. Bu nedenle ötekileştirilenler, başka bir sanat üretmeye çalışanlar olarak somut durumun somut tahlilini yapıp ona göre daha inatçı, daha ısrarcı, kendimize, yaptığımız işe güvenen insanlar olma yükümlülüğümüz var.”