Efrîn bana devrimin nasıl büyük bir altüst oluş olduğunu, bütün statükoları nasıl yıktığını, bütün ezberleri nasıl bozduğunu çok somut anlattı. Kadınlardaki yarattığı değişimin gücüne ilk, Efrîn’de kadınlarla birlikte kaldığım Kadın Akademisi’nde tanık olmuştum.
Efrîn, ayağımı ilk bastığım devrim toprağıydı. Bu büyülü yolculuk, 2013 yılının Eylül ayına rastlar. Yani, 19 Temmuz 2012 tarihinde Kobanê’de başlayıp Rojava’ya yayılan devrimin 14. ayı.
Kilis’ten kaçak geçmiştim devrimin topraklarına, yüreğim avucumdaydı. Öncüpınar sınır kapısı o günlerde El Nusra çetelerinin kontrolündeydi. Gitmek için Efrîn’i tercih etmemin iki nedeni vardı. Birincisi; sınır kapısından geçemeyeceğim için kaçak geçiş güzergahı bulmam gerekiyordu ve o bağlantıyı nispeten kolay bulmuştum. İkincisi ise beni devrimin yoluna düşüren kadınların, yani YPJ’nin ilk kadın taburunun Efrîn’de kurulduğunu biliyordum. “Artık ölsem de gam yemem” diyerek döndüğüm devrimin topraklarında gördüklerimin tüm detayları hafızamda ve hatırladıkça bana heyecan, umut ve cesaret vermeye devam ediyorlar.
Sınırı geçtikten hemen sonra YPG’nin noktasında beklerken ilk karşılaştığım YPJ’li Jinda Ronahi’ydi. Onunla karşılaşmamızdan bir ay kadar sonra 2 Ekim’de şehit düştüğünde, devrimin örgütlenmesi, inşası ve savunmasına aklını, yüreğini, emeğini veren kadınlardan birini olduğunu öğrenmiştim. Devrimin hem emekçisi hem de komutanıydı. YPJ’nin kurucusuydu. Efrîn’de kaldığım 15 gün boyunca, iki kez daha karşılaşmıştım O’nunla. Bana hep içtenlikle, gülümseyerek bakmıştı.
Efrîn, devrimin söz ile değil, ağır bir bedelle gerçekleştirilen büyük bir eylem olduğunu öğretti bana. Türkiye’ye dönerken sınırı geçtikten sonra aldığım ilk haber, komünist bir gerillanın, Rojava devrimi için hayatını verdiğiydi. MLKP’nin ilk Rojava şehidi Serkan Tosun, Serêkaniyê’de devrimi El Nusra çetelerine karşı savunurken 14 Eylül’de şehit düşmüştü. Serkan’ı, Nejat, Emre, Sibel, Sinan, Sevda, Ivana, Erdal ve diğer komünist savaşçılar takip etti. Komünistler savaşçılar, Che’nin “Yapılması gereken, direnişçilere şans dilemek değil, onların kaderine iştirak etmektir” sözünü rehber edinerek, bir halkın, bir devrimin kaderine ortak olmuşlardı.
Rojava’nın ilk kadın taburu olan Şehit Ruken Taburu, 2013 yılının Eylül ayında Efrîn ile Halep arasındaki Şêrawa’daydı. Taburun bulunduğu alana gittiğim gün, El Nusra’nın saldırıları durmuştu. Ancak mevziler çok yakındı. Canda Welat, devrimi omuzlayan YPJ’li savaşçılar arasındaydı. O benim kahramanımdı. Taburun karargâh olarak kullandığı bina ile mevzilere giden yol, biraz taşlıklıydı. Yürümeyi pek beceremezdim, ayağım sürekli takılır düşecek gibi olurdum. Canda Welat, her seferinde “Heval yardım” diyerek yanımda biterdi. Karşımızdaki çete mevzilerini unutup, başımı her kaldırdığımda, “Heval, düşman vurur” diyerek beni uyarırdı. Kürtçem yetmediğinde, bana çok iyi bilmediği Türkçesi ile yardım etmeye çalışırdı. Adı gibiydi. Ondaki bu yoldaşlık duygusunu, Rojava devriminin mayasından aldığını devrimin topraklarına gide gele öğrendim. Canda, Esad rejiminin, Halep’in Kürt mahallelerine yönelik hava saldırısında, 2 Şubat 2015 tarihinde ölümsüzleşti.
Efrîn bana devrimin nasıl büyük bir altüst oluş olduğunu, bütün statükoları nasıl yıktığını, bütün ezberleri nasıl bozduğunu çok somut anlattı.
Kadınlardaki yarattığı değişimin gücüne ilk, Efrîn’de kadınlarla birlikte kaldığım Kadın Akademisi’nde tanık olmuştum. Gecenin hayli ilerlemiş saatinde konuk olduğum akademinin güvenliğini, ellerinde kalaşnikoflarla nöbet tutan iki kadın sağlıyordu. Kadınlardan birinin yaşı ilerlemişti. Sonradan öğrendim; 60 yaşındaydı ve 5 çocuğu vardı.
O günlerde devrimi inşa etmek, devrimin kadrolarını yetiştirmek için bir seferberlik hali hakimdi. Devrimin tüm kurumlarında kadınların varlığı dikkat çekiyordu. Devrimin öğrencisi, öğretmeni, emekçisi, komutanı kadınlardı. Latin alfabesiyle Kürtçe okuma yazma eğitimlerine katılanların ağırlığını kadınlar oluşturuyordu. Efrîn’deki Dil Okulu’na akşam saatlerinde gittiğimde, ders devam ediyordu. İki küçük torunu ile birlikte okula gelen altmışında yaş almış bir kadının “Neden bu yaşta okuma yazma öğrenmek istiyorsun” soruma verdiği yanıt, devrimin dönüştürücü gücüne işaret ediyordu. “Devrimi anlamak ve katılmak istiyorum” demişti. Bu anlama gelen ifadeleri, Efrîn’de kaldığım 15 gün boyunca birçok kez kadınlardan duymuştum. Bu istek aynı zamanda, kadınların kendilerine yasaklanan yaşama katılma arzusuydu. Çünkü devrim kadınlara, eşit birer insan olarak katılabilecekleri yeni bir yaşam sunmuştu.
Efrîn’den Rakka’ya, Rojava devrimi, kadın komünlerinden kadın asayişine sayısız kadın örgütlenmesi yarattı. Amaç, kadınların, örgütlü olarak hayata ve devrime katılmasıydı. Rojava devriminin kilit noktası da bu. Kadınların hayatını değiştirirken, kadınları, kendi başlarına örgütlü bir güç olarak devrime, politikaya, ekonomiye ve hayata katmasıdır. Rojava devrimini kadın devrimi yapan, kadınların, bir devrimden kendileri adına alacakları ne varsa, onları alabilecekleri ve koruyabilecekleri örgüt, yasa ve mekanizmaları yaratmalarıdır.
Saray faşizmi, Rojava devrimine saldırırken iki şeyi yok etmek istiyor. Birincisi, Kürt halkının statüsü. İkincisi, devrimci kadın iradesi.
3 yıldır Türk devletinin işgali altında olan Efrîn’de kadınlara yönelik çok özel bir cinsel şiddet politikasını devreye koymalarının nedeni de bu. DAİŞ çetelerinin, Rakka’da yaptığı gibi, Efrîn’de kadınlar çarşaf giymeye zorlanıyor, yanlarında erkek olmadan sokağa çıkmalarına izin verilmiyor. Kaçırılan, tecavüze uğrayan, katledilen, çocuk yaşta çetelerle evlendirilen, kadınların ve kız çocuklarının sayısı tutulamaz hale geldi.
İşgalcilerin, 3 yıldır kadın mezarlığına çevirdiği Efrîn, bir kadın yurduydu.
Devrimin ne demek olduğunu gördüğüm, hissettiğim, anladığım yerdi. Devrimin uzaktan izleyerek değil de tam da MLKP gerillası Sibel Bulut’un şehit düşmeden kısa bir süre önce Kobanê mevzilerinden dünyaya seslenirken dediği gibi, “Ancak içinde yer alarak anlaşılabileceğini” öğrendiğim yerdi. Efrîn benim devrim öğretmenimdi.
(ETHA)