Dünyada, Avrupa’da ve Türkiye’de yükselen kadın düşmanı, homofobik, faşist ve ırkçı politikaların hedefindeki ezilen, baskı gören tüm kesimler dalga dalga büyütülecek mücadeleler ile anlamlı bir yaşamın kurucuları olacaktır. Bu dönem çokça duyduğumuz gibi ‘hepimizin aynı gemide olması’ birleşik mücadele ile olanaklı olacaktır.
Özellikle kitleler üzerinde kapitalist ideolojik hegemonya sisteminin krizi son yıllarda erkek egemenliğini büyütüyor. Kadın katliamlarının bir kırım şeklinde sürmesi, homofobik saldırıların bu denli artıyor oluşu ve daha birçok görüngü kapitalizmin çıplak yüzüdür.
Bu çark içerisinde kadınların ve ezilen cinsel kimliklerin geldiği pozisyonu bir mahkumiyet algısı ile değerlendirmek, sorunun hem kaynağı hem de çözüm yolu konusunda bir girdaba hapsetmekten öteye götürmeyecektir. Umutsuzluk üretecek, çaresizliğin boyun bükücü hakimiyetine yer açacaktır. Kötümser sonuçların kestirme yüzeyselliği ve kolaycılığı içerisinden silkinmek ve bilinçli bir tutumla özneleşmeye odaklanmak dönemin anahtarı olmalıdır. Zira tüm ezilenlerin uğradığı şiddette olduğu gibi erkek şiddet de ne tekildir, ne de sıradandır. Çünkü şiddete maruz kalan tüm kesimlerde olduğu gibi kadınlar da erkek egemen tüm ön kabullere ve bu düzene boyun eğmeyen, isyan eden bilinç ve öznelerdir.
Avrupa’da neredeyse her günkü gelişmeler erkek egemenliğinin kalesi devlet ve ezilen cins olan kadınlar arasındaki çelişkiyi gün be gün keskinleştirmekte, bu durum ise kadın özgürlük kuvvetlerine muazzam bir hareket alanı açmakta. Güncel olarak bunun somut bir sonucu var. Pandeminin kadınların yaşamlarındaki karşılığı artan şiddet, cinsiyetçi iş bölümünün neden olduğu ev işlerinin yükü, işsizliğin daha çok kadına yansıdığı gerçeği içerisinde yoksullaşma, sağlık hakkına erişimdeki sıkıntılar başta olmak üzere birçok konu, ister ekonomik, ister sosyal veya politik her gelişme ve sorun toplumsaldır. Dolayısıyla eylemli olsun ya da olmasın milyonlarca kadın, objektif biçimde erkek egemen sistemle saflaşıyor. Örneğin, kadın cinayetleri, iş yerlerinde yaşanan cinsel taciz için yürüyen kadınlara dönük baskı ve engellemeler, hızla politik mücadelenin konusu oluyor ve milyonlarca kadının öfke biriktirmesini sağlıyor. Erkek-devletle cisimleşmek üzere kadınları karşı karşıya getiriyor.
Erkek-devlet şiddetine karşı mücadele, talepleri ve hedefleri bakımından doğrudan Avrupalı siyasal rejimlerin erkek egemen cinsiyetçi, heteroseksist karakterini hedeflemeli. Kapitalizmin pandemi nedeniyle nefessiz bırakmaya çalıştığı noktada daraltılan, sokağı hedeflemeyen, kazanılmış hakları korumayı ve buradan yeni haklar için mücadele etmeyen, pas geçen hareketsiz hal erkek-devlet şiddetini derinleştiriyor. Öfke ve itirazı süreklileştirmekten başka çıkar yol yok.
Erkek egemen kapitalist sömürü sistemi kendi cinsi için nasıl mücadele ediyor ve bunun için çeşitli devasa sistemler ve aygıtlar kurarak saldırılarını gerçekleştirerek kendini koruyorsa, itaat etmeyerek isyan ile ayağa kalkmış biz kadınlar da örgütlü ve yıkıcı bir kuvvet olarak bu saldırıları püskürtebileceğiz. Kollektif hareket etmekten başka çaremiz olmadığını bilerek örgütleneceğiz. Bu eşit ve özgür yaşama hakkımız için zorunluluk halidir.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 29 Ocak 2021 tarihli Sosyalist Kadın köşesi