Günlerdir gözümüz kulağımız sömürgeci faşist şeflik rejimine karşı her mekanı ve mecrayı direniş mevzisine çevirenlerde.
Politik islamcı sarayın insanlık dışı siyasi ve toplumsal tüm dayatmalarına karşı ezilenler gün gün, birleşe birleşe çarpışmayı sürdürüyor. Çünkü bıçak, işçi sınıfı ve ezilen halklar için çoktan kemiğe saplandı. “Direnmek yetmez, hayatımızın iplerini kendi ellerimize almak istiyoruz” diyor; yakın dönemde Gezi-Haziran Ayaklanması’ nın tedrisatından geçmiş olmanın avantajlarına sarılıyorlar. “Terörist, sapkın LGBTİ, vandal, başı ezilmesi gereken zehirli yılanlar…” gibi sözleri en tepedeki, iç savaş ve dezenformasyon müdürleriyle, trol ordularıyla papağan misali propaganda etse de kârr etmiyor! Herkes bir değil defalarca kez “anlı şanlı terörist” olmanın muazzam özgürleştiriciliğiyle direniyor. Öyle ki, cin şişeden çıktı bir kere! Faşist rejim, Gezi sendromuna kapıldı, korku ve panikle hunharca saldırıyor ancak Gezi’ yi yaratan ve yeni ayaklanmalara hazırlananlar da devrim düşünü gerçek kılmak için elinden geleni ardına koymuyor. Ezilenler yeniden yeşeren kurtuluş umutlarıyla devletin ezeli ve ebedi korkusunu gün yüzüne çıkarıyor. Her şey bir yana rüzgar bizden yana. Henüz çok yeni de olsa Birleşik Mücadele Güçleri (BMG) gibi bir devrimci direniş odağımız var.
Sömürgeci faşist devletin kurucu temelleri Türk milleti, Türkçe dili, İslam-Sünni inancı ve egemen erkeklik üzerine inşa edilmiştir. Toplumsal devrim yıkıcılığıyla tanışmadığı tam yüzyıldır T.C, kendi iktidarını işçi sınıfı, ezilen halklar-inanç topluluğu-kimlik ve cinsel yönelimlerin hak ve özgürlük isyanlarını sayısız savaş yöntemiyle bastırarak tahkim etmeyi başardı. Asla terk etmediği bu yöntemlerinden en meşhuru “inkar ve imha siyaseti”dir. Politik islamcı AKP ise el yükselterek, devletin “tekçilik” zihniyetini parti tüzüğüne “Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet anlayışını sarsılmaz bir ilke olarak kabul eder.” formülasyonuyla soktu. Tarihsel Ermeni, Pontoslu, Alevi, gayrı müslim ve Kürtlerde zirve yapan inkar ve imha siyasetinde saray rejimi, kadın cinsi veLGBTİ+’lar için son on yıldır politik islamcı temelde kesintisiz çalışıyor. Sahip olduğu ataerkil ve heteroseksist zihniyetiyle; kadın düşmanlığına at başı giden bir LGBTİ+ nefreti ve inkarcılığı örgütlüyor. Örneğin Boğaziçi günlerinde, direnişin öznesi olan başörtülü genç kadın üzerinden demagojiye sarıldı. Direnenleri müslüman ya da olmayan, baş örtülü ya da LGBTİ+ , öğrenci ya da terörist olarak ayrıştırmaya çalıştı. Yine el yükselterek “LGBTİ’ların ecdatlarında olmadığı” gibi trajikomik bir inkara girişti. Nafile!
Türkiye ve Bakur’da kayyumcu, ataerkil faşizme karşı geleceksizleştirilen, işsizlik ve yoksulluğa mahkum edilen, cins kırımına uğrayan, doğası yağmalanan; eşitlik, adalet ve özgürlüğe susamış milyonların kalbi günlerdir okulda-sokakta-gözaltında yılmadan, onur ve özgürlüğü savunan binlerin birleşik mücadelesiyle atıyor. Gelecek umudumuz bir kez daha, faşist şeflik rejiminin kaybetme ve ajanlaştırma, işkence, gözaltı, ev hapsi, cinsel taciz, tecavüz ve ölüm tehdidi, tutuklama terörü karşısında asla başeğmeyen; birleşik mücadeleyi yükseltenlerin cesareti ve kararlılığıyla tazeleniyor.
Sosyalist kadınlar olarak bu onura ortak olmanın tek yolu kesintisiz eylem ve etkinliklerle direnişin bir parçası olmaktır.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 12 Şubat 2021 tarihli Sosyalist Kadın köşesi