19 Şubat 2020 günü Hanau’da 9 göçmen gencin hayatını kaybettiği katliam sonrası ailelerin, antifaşistlerin ve bizlerin soruları giderek daha yeni boyutlar kazandı.
Irkçı katliamı gerçekleştiren katil 2002 yılında psikolojik rahatsızlığı gerekçesiyle hastaneye yatırılmasına karşın silah ruhsatı verilmesi son derece anormal bir durum. Almanya’da silahlı ruhsat verilen kişiler ciddi incelemelere tabi tutuluyor. Ancak 2019 yılında katile Avrupa çapı silah ruhsatı dahi veriliyor. Katil, katliamdan kısa süre önce bu ruhsatla iki sefer Slovakya’da ağır silahlarla eğitim alıyor. Katliam sonrası ruhsatı veren devlet makamlarına karşı aileler şikayetçi olana kadar herhangi bir işlem dahi yapılmıyor.
Katliamdan bir süre önce katil katliamın ikinci adresi olan Kesselstadt gençlik merkezinin bahçesine geliyor ve gençleri silahla tehdit ediyor. Ancak gençlerin bu yaşadığı saldırı ne polis kayıtlarına alınıyor ne de işlem görüyor. Polis bu olaya dair açıklama gereksinimi bile bugüne kadar duymadı.
Katliam günü ilk kişinin öldürülmesinden kısa süre sonra olayın görgü şahitleri polisi arıyorlar. Ancak polis gelmiyor. Katil şehir merkezinde 3 kişiyi öldürdükten sonra 2,4 km uzaklıkta bulunan Hanau Kesselstadt semtine doğru yola çıkıyor. Katili durdurmaya çalışan bir genç 3 sefer polisi arıyor ancak polis acil numaraya dahi çıkmıyor. Katil, kendisini durdurmaya çalışan genci de öldürdükten sonra Hanau Kesselstadt semtinde 5 genci daha öldürüyor. Katil elini kolunu sallayarak eve gidiyor. Katliamdan sonra gelen polis, katilin plaka numarasına ve ismine çoktan kavuşmasına rağmen tam 1 saat sonra katilin evine vardığı kayıtlara geçiyor. Polisin ilk yaptığı iş ise katliamdan kurtulanlara suçlu muamelesi yapmak oluyor. Katliamdan kurtulanlar polisten yardım isterken aynı ırkçılıkla karşılaşıyorlar.
Olaydan sonra Hessen eyaletinin İçişleri Bakanı polisin mükemmel tavrından dolayı övme küstahlığını gösteriyor. Polisin davranışı belki ırkçı düşünen bir faşist için mükemmel olabilir. Ancak katledilen ve yaralanan bir göçmen için son derece berbat ve sorgulanması gereken bir davranış.
Sonra Alman Federal Kriminal (BKA) Dairesi, olayın siyasi bir yönü olmadığı ve bir ruh hastasının psikolojik sorunlarından dolayı kaynaklandığı iddiasında bulunma küstahlığına girişti. Ancak ciddi tepkiden ve ret edilmesi olanaksız olan kanıtlardan dolayı bu iddiadan vazgeçmek zorunda kaldı. Ancak Alman devleti olayın siyasi ırkçı yönünü inkâr etmek için elinden geleni yaptı.
Katliamın altıncı ayında Hanau’da yapılmak istenen merkezi yürüyüş yasaklanıyor. Irkçıların, korona karşıtların yürüyüşlerine izin veren devlet Hanau’da katledilen 9 göçmen gencin anısına yapılmak istenen yürüyüşe tahammül edemiyor. Hanau’daki yetkililer, katledilenlerin resimlerinin şehir merkezinde asılı olmasından rahatsızlıklarını dile getiriyorlar.
Katil ile aynı düşünceleri paylaşan katilin 72 yaşındaki babası 17 kere Hanau’da katledilenler için yapılan anmalara karşı dava açtığı, oğlunun ırkçı internet sayfasının tekrar açılması için başvuruda bulunduğu ve oğlunun 9 genci katlettiği silahları geri istediği ortaya çıkıyor. Katilin babasını korumak için polis, katledilenlerin ailelerini telefonda tehdit ediyor ve katilin babasını korumaya aldığını ilan ediyor. Katliamdan kurtulan gençler ve katledilenlerin aileleri polisin tavrı karşısında yine şok oluyorlar. Aileler, “biz katledildik, biz yaralandık, biz yakınlarımızı kaybettik. Karşımızda en az oğlu kadar faşist ve ırkçı, aynı düzeyde saldırgan bir ırkçı baba bulunuyor. Polis bizi ondan kuruyacağına onu bizden koruyor ve bize potansiyel saldırgan muamelesi yapıyor” diyor.
Hanau saldırısına dair Federal Savcılık katil yaşamadığı için dava açma niyetinde değil. Devlet, olay ne kadar araşıtırılıp didiklenirse kendisinin de o kadar suçlu olduğu açığa çıkar diye kaygılanıyor. Tıpkı NSU davasında olduğu gibi. Bu nedenle katliamın aydınlatılması için kılını kıpırdatmıyor.
Hanau katliamında ortaya çıkan tüm bulgular ve bilgiler, ailelerin çabası ve inanılmaz direngenliği sonucu ortaya çıkıyor.
Hanau davası, devletin hiçbir zaman gerçekleri ortaya çıkarma niyeti olmadığını belgeliyor. Hanau katliamı, ailelerin adalet arayışına asla devlet makamlarının karşılık vermeyeceğinin kanıtıdır.
Hanau, adaletin gerçek anlamda bizim elimizde olduğunu gösteriyor.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 19 Şubat 2021 tarihli Avrupa Gündemi köşesi