Emeği, bedeni, kimliği üzerinde baskı kurulan, yaşam hakkı ortadan kaldırılan kadınlar; LGBTİ+’lar, bu 8 Mart’ta da Kapitalist sisteme biat etmeyeceğini, bedeller ödeme pahasına isyana duracağını gösterdi.
Dünya’nın birçok kentinde kadınlar üretimden gelen gücünü kullanarak greve çıktı. Latin Amerika ülkelerinden Ortadoğu’ya farklı talepler öne çıksa da; kapitalist ataerkil sisteme öfke söz konusu olduğunda kadınlar dolu dizgindi.
Erkek devlet şiddeti ise; bu 8 Mart’ta da, dünyanın her yerinde aynı merkezdendi. Türkiye, Kürdistan, Latin Amerika’da, Şili’de, Meksika’da, Avrupa’nın bazı kentlerinde polis alanlara çıkan kadınlara, LGBTİ+’lara saldırdı, gözaltılar gerçekleşti. Sadece 8 Mart’ta değil, kadınların yıla yayılan, giderek kitleselleşen mücadeleleri, erkek egemen devletleri de telaşa düşürerek saldırganlaştırdı. Kadınlar ise, protestocu tarzı aşarak fiili meşru mücadeleyi esas alacağını, devletlerin yasaklarını tanımayacaklarını bir kez daha gösterdi. Dün adliye saraylarını yakan, parlamento binalarını tutuşturan, barikatlar kuran, özsavunma eylemleri gerçekleştiren kadınlar; 8 Mart’ta da, fiili meşru mücadeleyi esas alacağının örneklerini açığa çıkardı. Dünyada en fazla kadın cinayetinin yaşandığı Meksika’da sokağa çıkan kadınlara polis saldırısı gerçekleşti. Meksikalı kadınlarsa barikatları ateşledi, Şili’de saldırı tehditlerine, engelleme girişimlerine rağmen sokakları terk etmedi. İstanbul Kadıköy’de LGBT+’lara yönelik saldırı gerçekleştirildi. Türkiye’de ev hapsi cezasına meydan okuyan üç sosyalist kadın ise; elektronik kelepçelerini kırarak; 8 Mart alanlarına çıktı.
Aylardır eylem yapılmayan Kuzey Kürdistan kentlerinde kadınlar, sokakları sloganlarla, halaylarla ısıttı. Faşist Saray Rejiminin tüm engelleme çabalarına rağmen binlerce kadın Taksim’de gece yürüyüşü ısrarını sürdürdü.
Avrupa’nın birçok kentinde pandemi koşulları nedeniyle bu yıl 8 Mart; çok sayıda merkezde kutlandı. Eylemler, pandemi kısıtlamalarına rağmen yaygın ve kitleseldi.
Dünya kadın hareketi, erkek devletin saldırılarına karşı; bu 8 Mart’ta da, militan yanıtlar verdi. Sokak ısrarından vazgeçmeyeceğini eylemiyle ortaya koydu. Saldırılara, gözaltılara rağmen, Şili’den Meksika’ya, İstanbul’dan Zürih’e erkeğin, devletin kendisine çizdiği sınırları tanımayacağını gösterdi.
8 Mart’tan sosyalistlerin çıkaracağı görev ise, kapitalizmin yapısal krizinin sonuçlarının en doğrudan yansıdığı kadın ve LGBT+’lara yönelik saldırılara, büyük bedeller ödenerek kazanılan hakların gasp edilmesine, pandemi döneminde misliyle artan şiddete karşı harekete geçmektir. Bu harekete geçiş sözle değil; örgütü, sistemi kadından yana kurmak, kadın özgürlük mücadelesinin ihtiyaçlarına göre kendisini yeniden oluşturmak anlamına gelmektedir. Daima kadın kitleleri içerisinde çalışmayı öncelikli görerek, çalışma planlarını buna göre oluşturmak; kadın çalışmalarının ihtiyaçlarına pozitif ayrımcı yaklaşmaktır. Bu aynı zamanda, kadınların çifte mesai yaptığı bilinci ile yaklaşarak, erkek komünist aleyhine, kadın özgürlük mücadelesi lehine daha fazla yük omuzlamak, sorumluluk almak anlamına gelir. Kadın özgürlük mücadelesini 8 Mart, 25 Kasım gibi takvimsel günlerin konusu olarak görmeden kadın kitlelerini gidişi süreklileştirmek, rutinin dışına çıkmak, alışkanlıkların köleleştirici etkisinden kurtularak özgürleşmek; kadın özgürlüğü için iradeleşmektir aynı zamanda. Kadınlar devrim mücadelesinin, toplumsal mücadelelerin yedek değil; temel kuvvetlerindendir diyorsak, o halde sözümüz ile eylemimizin uyumunu güçlendirerek kadın kitleleri içerisinde oluşu süreklileştirmeliyiz. Bir sonraki 8 Mart’ı beklemeden, hemen şimdi!
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 12 Mart 2021 tarihli Perspektif köşesi