Faşist şef Erdoğan’ın bir gece yarısı kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nin fesih sürecini başlattığını öğrendik. Devletin tekçi karakterini her türlü faşist zorbalığı uygulayarak sürdüren ve bunu kitle kıyımına taşıyacak kadar gözü dönmüş bir kararlılıkla yürüten faşist şeflik rejimi böylece, “eksik parçayı” da tamamladı. Sözleşmeden imzasını çekerek erkek egemen-heteroseksist varoluş çizgide kararlılığını gösterdi. Bizzat cins kırımına yol verdiğini resmiyete döktü. Nitekim fesih kararından bugüne 10’u aşkın kadın katledildi! Evet, faşist şeflik rejimi ezilenlere dönük sürdürdüğü savaşı, yeni bir evreye taşımıştır. Bu faşist taarruza karşı topyekûn, birleşik bir kazanma ruhuyla hareket etmeyi şart koşuyor.
Sözleşme 2011’de İstanbul’da Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerin imzasına açılmıştı. Sözleşmeye 45 devlet ve AB imzacı oldu. İmzacılardan ise şu ana kadar sözleşmeyi onaylayan ve yürürlüğe koyan ülke sayısı 34. AKP iktidarı ise 2014 yılında, kadın hareketinin basıncı ve kendi politik ihtiyaçları doğrultusunda sözleşmeyi yürürlüğe soktu.
Sözleşmeyi imzalayan ve onaylayan ilk ülke Türkiye oldu ancak söyleşmeyi fesheden de ilk Türkiye oldu. Kadın ve LGBTİ+’lar abartısız yılın yarısını sokakta, adliyede ve sosyal medya mecralarında hakları ve hayatları için eyleme durmuşken, kazanılmış yasal haklarını uygulatma mücadelesi içindeyken yaşandı bu. Faşist şeflik rejimi, Dünya kadın düşmanlığında da ipi birincilikle göğüsleme alçaklığına nail oldu! Bu dünya kadın hareketinin kazanımlarına da doğrudan saldırıdır. Ayrıca diğer diktatörlerin de öncülüğüne soyundu. Örneğin AKP muadili Polonya faşist PİS’in tez zamanda sözleşmeden çekileceği artık şüphe götürmez.
Erkek şiddetinin ve kadın katliamının, çocuk istismarının ve ensestin yoğun yaşandığı Fransa ve Almanya gibi ülkelerde de kadınların ısrarlı mücadelesi sonucu sözleşme, geç de olsa yürürlüğe girdi. Fransa’da “feminicide” devlet literatürüne girdi; önleyici tedbirler için (elektronik kelepçe, velayet verilmemesi, ensestin önlenmesi) bütçeden yetersiz de olsa pay ayrılması sağlandı. İspanya’da önlem çerçevesinde, kadınların beyanı kadın mahkemelerince alınmaya başlanmış ve en az 72 saat içinde şikayetleri değerlendirilmiştir. Cinsiyet eşitliği konusunda hep örnek gösterilen Finlandiya’da bile kadın katliamı oranının yüksekliğini düşünürsek; en muazzam uluslararası sözleşmelerin dahi bırakın ezilenlere özgürlük ve eşitlik sağlamayı; erkek devlet ve katil erkekler karşısında kadın ve lgbti+ yaşamını dahi güvenceleyemediği açıktır.
Diktatörlerin bir kararıyla, bu sözleşmelerden çekilebilmesi ise özgür ve onurlu bir yaşamın ancak bu burjuva devletlerin yıkılmasıyla mümkün olabileceğinin ispatıdır. Bunu adımız gibi belleyip; örgütlü kadın ve LGBTİ+ gücümüzle Avrupa’da yerli-göçmen kadınları ve tüm kadın örgütlerini İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaya seferber etmeliyiz. Faşist Erdoğan’a kararı geri çektirmenin yalnızca Türkiye ve Kürdistanlı kadınların sorunu olmadığını; şiddetsiz ve katliamsız yaşayabilmek için tüm kadınların mücadeleye omuz vermesi gerektiğini kavratmalıyız. Her yerel kendi özgün eylem biçimlerini kesintisizce devreye sokmalıdır. İstanbul sözleşmesi tıpkı dün olduğu gibi kadınların militan kararlı eylemlilikleriyle yeniden kazanılacaktır. En ağır pandemi yasaklarında dahi dünya kadınlarıyla birlikte direnişi büyütmenin yollarını bulan; erkek şiddetine karşı göçmen-yerli kadınların yanında olmayı başaran sosyalistler olarak faşizme karşı özgürlüğümüzü kazanmak için en güçlü kadın yoldaşlığıyla sokaklardan haykıracağız; Kararı çek, sözleşmeyi uygula!
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 2 Nisan 2021 tarihli Perspektif köşesi