Emperyalistler arası kızışan rekabet ve bu rekabetin tek tek ülkelere yansıması tüm hızıyla devam ediyor. Gelişen Çin ve Rusya karşısında ABD ve AB’nin her somut durumda kartları yeniden kararak, NATO üzerinden batı ittifakını pekiştirme çabaları, bu ittifak çıkarlarına ters hareket eden ülkeleri tekrardan çizgiye çekme hamleleriyle devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde, 25-26 Mart tarihleri arasında gerçekleşen AB liderler zirvesi de benzer görüntü ve sonuçların ortaya çıkışına tanıklık etti.
Zirveye telekonferans yoluyla katılan ABD başkanı Biden, kamuoyuna yaptığı açıklamada ABD-AB arasında ortak stratejilerin oluşturulması bakımından yeni bir sürecin başladığını ilan etti. Zirvenin temel tartışma konularından birini teşkil eden Türkiye konusu ise, AB ve ABD’nin gelecek süreçte Türkiye üzerine alınacak kararlarda ortak tutum geliştireceğinin kanıtını sundu. Kamuoyunun Erdoğan rejimine karşı AB’nin daha somut adımlar atabileceği yönündeki beklentisi, emperyalist çıkarlar gerçekliği karşısında tuzla buz oldu. Liderler zirvesinde alınan kararların esas mantığını, önemli bir müttefik olarak görülen Türkiye’yi ittifak ruhuna aykırı, NATO dışı hareket etmekten uzak durmaya çağıran vurgular oluşturdu.
Kararlarda “aşamalı, orantılı ve geri dönülebilir” ilkesinin uygulanacak olması ise, Türkiye’nin atacağı adımlara ve alacağı politik tutumlara göre AB tarafından yeri geldiğinde sert, yeri geldiğinde ödüllendirici tutumlara girileceğini göstermekte. Nitekim sonuç bildirgesindeki “AB’nin kendi çıkarlarını ve üyelerinin çıkarlarını savunmak, bölgesel istikrarı korumak için elindeki araç ve seçenekleri kullanmaktaki kararlılığını bir kez daha teyit ediyoruz” cümlesi Türkiye’ye açık bir uyarıdır.
Buna mukabil “Türkiye’ye uluslararası hukuka aykırı yeni provokasyonlardan ve tek taraflı adımlardan kaçınması çağrısında bulunuyoruz… Libya, Suriye, Güney Kafkasya gibi bölgesel sorunların çözümünde Türkiye’nin ve diğer aktörlerin pozitif katkılarını bekliyoruz” cümlesiyle Türkiye’nin nasıl davranması gerektiğine dönük sınırlar çizilmiş oluyor. AB’nin gelecek süreçte Kıbrıs sorununa daha güçlü müdahil olacağının sinyalleri verilirken, Türkiye’nin Libya ve Doğu Akdeniz’de gerginliği düşürücü adımlar atması alkışlanıyor.
Bildirgede “Siyasal partilerin ve medyanın hedef alınması ve son dönemdeki diğer kararlar insan hakları konusunda büyük bir gerileme ortaya koymakta, Türkiye’nin demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve kadın haklarına saygı gösterme taahhüdüyle bağdaşmamaktadır” diyerek Türkiye’deki politik gelişmelere ilişkin esas itibariyle uyarlılarda bulunan AB emperyalistleri, öte yandan “Türkiye ile terörle mücadelede işbirliği yapılması, mülteciler konusunda AB’nin yükümlülüklerini yerine getirmesi ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konularında birlikte çalışılması”nı kararlaştırarak faşist diktatörlüğe desteğe devam edeceğini belirtmiş oluyor.
AB emperyalistlerinin temel sorununun Türkiye’de faşizmin halklarımıza, işçi ve emekçilere dönük kudurgan saldırganlığının olmadığı bir kez daha AB liderler zirvesi sonuçlarıyla tescillenmiş oldu. Zaten, onlardan bağımsız, onların siyasi, ekonomik ve askeri desteği olmayan bir iktidardan da söz etmemiz mümkün değil. Emperyalist çıkarlarına göre hareket eden bir iktidar olmaya devam ettiği müddetçe, Saray rejimiyle bir sorunlarının olmayacağını açıklamış oluyorlar aslında. Demokrasi, insan hakları, adalet, hukuk gibi kavramların dillendirilmesi biçimsel olduğu kadar, hizaya çekme cephaneliği ve makyaj malzemesidir. Başka bir şey değil.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 2 Nisan 2021 tarihli Avrupa Gündemi köşesi