Türkiye, yılda binlerce ton kokain, onbinlerce ton eroin trafiğine sahne oluyor. Örtülü ödenek, varlık fonu, tazminatlara el koyma, petrol ve silah ticareti, İHA’lar, SİHA’lar, Albayrak, inşaatçı beşli çete, Süleyman Soylu ve Mevlüt Çavuşoğlu ile resimleri bulunan Thodex kurucusu Faruk Fatih Özer’in 400 bin kişiyi dolandırarak topladığı 2 milyar dolarlar, savaş baronu siyasetçi ve faşistler hepsi iç içe! Diğer taraftan koronadan ölen, yoksulluk ve işsizlikle cebelleşen milyonlar! Burjuva devlet, bu kirli ve kokuşmuş ilişkilerin üreticisi ve suç ortağıdır.
3 Kasım 1997 mafya-polis-siyasetçi bileşimli “Susurluk kazası”nı hatırlatan faşist tetikçi Sedat Peker’in “açıklamaları” kamuoyuna düştü. Böylece bir kez daha sömürgeci faşist rejimin kirliliğini ve suçlarını örten sırları, kamuflajları ortaya döküldü. Çünkü, suç ortağı tetikçilerin kapışması, kavgası siyasi ve toplumsal alanın dikkat merkezine girdi. Bu açıklamaların muhatapları anlaşılması zor olmayan bir sessizlik ve cılız karşı açıklamalar içine girdi; bir geçiştirme ya da unutturma yolunu tuttu. Ya da daha fazla “ifşa”ların önüne geçmek için, yani “kutsal devletin bekası ve güvenliği” için bu tepkili tosuncuğu susturmaya çalışıyorlar.
Ama her halükarda bu iyidir! Çünkü burjuva faşist devletin kendisi bir suç örgütüdür. Ve bu yapıları üretiyor. Tepkiler karşısında, dönem dönem MİT ya da Başbakanlık raporları hazırlatıyor, bazı tutuklamalara girişiyor. Ama devletin kirli savaş ve şiddet ihtiyacı, bu “suç örgütleri”nin üremesini tarihsel ve sürekli kılıyor.
S. Peker açıklamaları, sadece mafya grupları ya da “suç örgütleri” arasındaki basit bir çıkar çekişmesi ve savaş ilanı değildir. İşin için de şüphesiz ki, bu da var. Bu tek adam diktatörlüğünün dayandığı koalisyon içindeki çelişki, çatışma ve çözülme haline de işaret ediyor. Burjuva siyasi partiler, burjuva medya, iş insanları, polis şefleri bugünkü faşist şeflik rejimi iktidarını oluşturan faşist gruplar arasındaki bir siyasi çekişme, kavga ve çıkar çatışması anlamına geliyor. İktidar içindeki örtülü bir dizayn hamlesi gibi görünüyor.
Bu siyasal görüngü faşist Türk devletinin tarihsel ve yapısal gelişiminin bir gerçeğidir. Çünkü bu faşist çeteler, burjuva devletle hep iç içe olmuş ve onun “fedaisi” olarak devrimcilere, Kürtlere, Alevilere, kadınlara ve halklara karşı savaşmış ve katliamlar yapmışlardır. Türk burjuva devleti de bu tosuncukları hep korumuş, ayrıcalıklı kılmış ve onları “onure” etmiştir.
Uzak olmayan bir tarihsel dönemde faşist Mehmet Ağar ile birlikte hükümet eden eski başbakanlardan Tansu Çiller, bu katil güruhları için “Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir” diyordu. Yine Süleyman Demirel, Maraş katliamı sürecinde sorulan bir soruyu, “Bana sağcılar suç işliyor, cinayet işliyor dedirtemezsiniz” biçiminde yanıtlıyordu. Daha yakın zamanda DAİŞ çeteleri için Ahmet Davutoğlu, “Öfkeli gençler” diyebiliyordu.
S. Peker’in açıklamaları yeni değil, aksine üstü örtülen ve unutturulmaya çalışılan suçlardır. Şimdi bu suç işleri, “tam ortasında” olduğunu söyleyen S. Peker’in açıklamalarıyla yeniden kamuoyunun gündemine girmiş durumda. Ve konuşuluyor!
Devrimci hareket bu kirli, mafyatik, kontracı ve çıkara dayalı ilişkileri söylemi ve eylemiyle hep açıkladı, deşifre etti. Emekçilere ve halklarımıza anlattı.
Sömürgeci faşist devletin tarihinde bu çeteleri ve bireyleri hep görüyoruz. Topal Osman’ı bir yana bırakalım, Haluk Kırcı, Abdullah Çatlı, Mehmet Ağar, Korkut Eken, Alaattin Çakıcı ve Sedat Peker… ve daha başkaları… Tümü ülkücü, dinci faşist grup ve bireylerdir. Bu katiller hep çek-senet mafyası, siyasi cinayetler, karapara, uyuşturucu trafiği, kadın cinayetleri, örtülü ödenek, Kürt iş insanlarının katledilmesi, kayıplar, Reza Zarrablar, MİT, başbakanlarla resim çekmeler vb. kavram, kurum ve bireylerle hatırlanırlar. MHP gibi faşist partiler de bu yağmanın ortağıdır.
AKP hükümetinin son yıllarında bu faşist çıkar gruplarının hareketleri daha da belirginleşti. 2016 yılında askeri darbe girişimi süreciyle birlikte sokağa yönelik ülkücü ve dinci faşist çete güçlerinin örgütlendiğini görüyoruz. Çağrılarla bunun provaları yapıldı. Daha yakın zamanda Bodrum’da bu çeteler ortak bir resim verdi. Resimde mafyacı Alaattin Çakıcı, siyasetçi Mehmet Ağar, Jitemci Korkut Eken ve korgeneral Engin Alan var. Bu resim aynı zamanda, bu halk düşmanı çete ve çakalların yeniden görünür olmaya başladıklarının resmiydi. İktidara ortak olan güç odaklarının resmiydi. Türk burjuva devleti bunları Bodrum vb. yerlerde korudu, kolladı ve ağırladı.
Burjuva devlet, tepkileri düşürmek için M. Ağar’ın tek başına özel bir cezaevinde özel ve ayrıcalıklı ilişkiler içinde birkaç ay yatmasını sağladı. Bu devletin işkenceci ve katil Ağar’a ödenecek diyetiydi. Çünkü M. Ağar, Güldal Mumcu ile görüşürken, “Bir tuğla çekersem duvar yıkılır” demişti. Yani devlet yıkılır demek istemişti. Her karanlık dönemin önemli, kirli ve gizli bir figürü oldu M. Ağar. Her iktidarla, her partiyle, Kürtlerle, Alevilerle, her toplumsal kesimle ilişkiler içerisinde olmuştur.
Yine Alaattin Çakıcı, yakın zamanda cezaevinde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından ziyaret edildi, AKP ile pazarlık yapılarak özel bir afla dışarı çıkartıldı. Ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na tehdit yağdırdı. Bu katil MHP ve Devlet Bahçeli tarafında “ülküdaş” olarak sahiplenildi.
Alaattin Çakıcı, hapishane yıllarında Trakya’da bir hastahanede 7 ay kaldı. Ve 16 hastalığı bulunduğu ve bunun 6 tanesinin ölümcül hastalık olduğu, hatta “8 ay ömrü kaldı”ğı şeklinde rapor alabildi. Bu raporu veren de, bir “doktorlar heyeti”ydi. Yani nereye bakılırsa, oradan irin akıyor. Burjuva devletin tam bir çürümüşlük ve kokuşmuşluk hali!
Bugün de AKP-MHP hükümeti, bu ülkücü faşist ve dinci çeteleri, belirgin halde kendi savaş ve şiddet politikalarının bir parçası ve uzantısı olarak kullanmaktadır. Bunu Rojava’da, Bakur Kürdistan’da, Başur’da, Libya’da ve Azerbeycan-Ermenistan savaşında gördük.
Bu faşist sivil ve resmi kliklerin uluslararası ticari ve uyuşturucu bağlantıları da yaygındır. M. Ağar’ın Azeri milyarder Mübariz Mansimov’un Bodrum’daki yat limanı Yalıkavak Marina’ya “çöktüğünü”, 5 bin ton kokainin adresi olduğunu öğrenmiş olduk.
S. Peker, Kuzey Suriye’de ÖSO için Balkanlardan çetelerin sevkıyatı ve yönlendirilmesinde de özel rol oynamıştır. MİT ile ilişki içerisinde zırhlı araçlar ve istihbarat çalışmaları ile destek sunmuştur. Silah kaçakçılığı ve akaryakıt kaçakçılığında AKP hükümeti ve yandaşı Albayrak grubuyla işbirliği içerisinde olmuştur.
Devlet yönetimi ve iç politikalarında da bunu görüyoruz.
S. Peker ’90 lı yıllarda Sapanca’da JİTEM’ci Veli Küçük ile hem uyuşturucu haracı alma, hem de bir çok siyasi cinayetin faili ve tetikçisidir.
2015 yılında Rize’de örgütlediği bir mitingde: “Oluk oluk kan akıtacağız” dedi. 2016 yılında Barış Akademisyenleri için “Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve kanlarınızla duş alacağız” diyecek kadar vampirleşen bir insan müsveddesidir S. Peker. 2017 yılında Üsküdar’da 15 Temmuz darbesinin yıldönümünde, “Onları cezaevlerinde de asacağız” diyebiliyordu.
Diktatör Erdoğan’ın “fedaisi” oldu. Rabia işareti yapmaya başladı. Onun adına mitingler düzenledi. Fakat durum artık değişti. Pelikancılar ve Ağar’ın Erdoğan’la kurdukları ilişkiden ve kendisini tasfiye etmeye yönelmelerinden rahatsız olduğu anlaşıyor S. Peker’in.
Bu kirli ilişkiler ağının içinde faşist şef Erdoğan, çeşitli bakanlar, MHP, Doğu Perinçek ve daha birçok çete grubu yer almaktadır.
Türkiye, yılda binlerce ton kokain, onbinlerce ton eroin trafiğine sahne oluyor. Örtülü ödenek, varlık fonu, tazminatlara el koyma, petrol ve silah ticareti, İHA’lar, SİHA’lar, Albayrak, inşaatçı beşli çete, Süleyman Soylu ve Mevlüt Çavuşoğlu ile resimleri bulunan Thodex kurucusu Faruk Fatih Özer’in 400 bin kişiyi dolandırarak topladığı 2 milyar dolarlar, savaş baronu siyasetçi ve faşistler hepsi iç içe! Diğer taraftan koronadan ölen, yoksulluk ve işsizlikle cebelleşen milyonlar!
Burjuva devlet, bu kirli ve kokuşmuş ilişkilerin üreticisi ve suç ortağıdır.
Sömürgeci şeflik rejimi, faşist kurum, yapılanma ve yasalarıyla yıkılmadan ve yerine halkların devrimci ve demokratik iktidarı kurulmadan bu kirli, gizli ve halk düşmanı yapılar, gruplar ve çeteler üremeye devam edecektir.
(ETHA)