Kapitalizm ürünü korona virüs salgınının dünya halklarını tehdit etmeye devam ettiği Mayıs’ın şu günlerinde, dünyanın değişik bölgelerindeki politik atmosfer de fazlasıyla ısınmaya başladı. Kolombiya’dan Kürdistan’a, Myammar’dan Filistin’e faşistinden gericisine, darbecisinden Siyonistine topyekün burjuvazi ve egemen güçler, dünya emperyalist kapitalizminden aldıkları destekle işçi sınıfı ve halkların mücadelesini bastırmanın telaşı içerisinde. Gözü dönmüş bir saldırganlık ve katliamcılıkla direnenleri mücadeleden vaz geçirmeye ve biat kültürünü egemen kılmaya çalışılıyorlar.
Mayıs ayı demişken hiç şüpkesiz hem Kürdistan’a hem de Filistin’e özel önem vermiş, deyim yerindeyse egemen ideolojiden, tekçi zihniyetten kopuşun temsilcileri olmuş ’71 devrimci hareketinin önderlerine değinmeden geçilemez. Başta İbrahim Kaypakkaya olmak üzere, Denizler ve Mahirler Türkiye tarihi içerisinde geleneksel devletçi anlayışlardan kopuşarak, toplam devrimci hareketin doğru hatta ilerleyişinin köşe taşlarını döşemişlerdir. İbrahim’in Kemalizm sorgulaması, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkı konsundaki analizleri, Denizler’deki Türk ve Kürt halklarının kardeşleğinde bileşmiştir. Aynı köprü, Türk ulusuna mensup Haki Karer’in bilinçli bir seçimle Kürt Özgürlük Hareketi önderlerinden biri haline gelmesine kadar uzanmıştır.
Onların idam sehpasını tekmeleme, işkencelerde “ser verip sır vermeme” ve sokak çatışmalarında kahramanca çarpışma geleneğinin yaratıcısı oldukları kadar, faşizme ve sömürgecileğe karşı devrim mücadelesinde oynadıkları önder roller tartışmasızdır. Yaratılan bu direniş kültürünü yeni devrimci kuşaklara aktarmak, Kürdistan ve Filistin’e dönük işgalci saldırıları ve katliamların arttığı günümüzde, onların değerlerinin kitleye taşınması, sokakta eylemde bayraklaşması, komünistler bakımından dönemin devrimci görevlerinden birisidir.
Yine Mayıs dendiğinde gözaltında kayıpların sembolü haline gelmiş Hasan Ocak’ı ve O’nun için yürütülen mücadele sonrası gözaltında kayıpların süreklileşen bir tarzda gündemde olması ve mücadele konusu haline getirilmesi için dünyaya İstanbul’dan ilan edilmiş olan 17-31 Mayıs, Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası’na da değinmeden geçemeyiz. Hele ki faşist rejimin yönetememe krizinde derinleşmesiyle birlikte tekrar gündeme soktuğu işkence, taciz ve tecavüz, gözaltında kayıp saldırısı tekrar uygulanmaya başlandığı bir dönemde, bu konu Marksist Leninist Komünistler açısından tüm Avrupa’da eylemli ele alınması gereken bir mücadeledir.
Bunun için kayıplar mücadelesini Avrupa’daki yerli ve göçmen işçi ve emekçiler içerisinde görünür kılmak, faşist diktatörlüğe karşı verilen mücadele için enternasyonal dayanışmayı büyütmek, faşist diktatörlük için etki ve alan daraltmasına gitmek, emperyalist ikiyüzlülüğü teşhir etmek komünistlerin bu hafta kapsamında geliştirecekleri eylemlerin temel hedefini oluşturur. Bu hedefe doğru ilerlemede küçük büyük demeden her türlü eylem planının bugünden yapılması, her koşulda sokağın zorlanması, gerek kolektif gerekse bireysel devrimci canlılık ve motivasyon için mutlaka yapılması gerekendir. Oturma eylemlerinden stant çalışmasına, film gösteriminden online veya yüzyüze toplantılara; duvar yazılamalarından afiş çalışmasına birçok demokratik ve fiili-meşru eylem biçimi bu planlamalar yapılırken dikkate alınabilecek eylem biçimleridir.
Tüm bu çalışmalarda ’71 devrimci önderlerinin kararlılık ve adanmışlıklarının, Hasan Ocak yoldaş ve tüm gözaltında kayıplarımızın umut dolu gülüşlerinin politik öncü ve özneler için yol gösterici olacağına inançla, hepimize kolay gelsin.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 21 Mayıs 2021 tarihli Perspektif köşesi