Cumartesi Anneleri 845 Hafta eylemlerinde, Kürt iş insanları Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay için açıklama yaparken, İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları ’94 yılında kaybedilen Turgut Yenisoy’u, İHD İzmir Şubesi’de Silopi’de kaybedilen 6 kişinin akıbetini sordu. Kayıp yakınları failler yargı önüne çıkarılıp, cezalandırılana kadar mücadele edeceklerini söyledi.
‘Dinmeyen bir acı; Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay’ın katledilişleri…’
Bu hafta Kürt iş insanları Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay için açıklama yapan Cumartesi Anneleri, 845 haftadır adalet istediklerini kaydetti. Çete lideri Peker’in ifşaları vesilesiyle bir kez daha yargı makamlarına seslenen kayıp yakınları, sorumluların yargılanması için harekete geçme çağrısı yaptı.
Gözaltında kaybedilen sevdiklerinin akıbeti ve sorumluların yargılanması için yıllardır mücadele eden Cumartesi Anneleri 845. hafta açıklamalarını Kürt iş insanları Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay için düzenledi.
Kayıp yakınları covid-19 salgını nedeniyle bu hafta da online açıklama yaptı.
BULDAN: KAYIPLARIN AKIBETİNİ BULANA KADAR MÜCADELEYE DEVAM EDECEĞİZ
“Dinmeyen bir acı; Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay’ın katledilişleri…” diyerek sözlerine başlayan Pervin Buldan, 1994 yılında kaçırılan üç ismin işkenceye maruz kaldıklarını ve katledildiklerini hatırlattı.
Aradan geçen onca zamana rağmen herhangi bir yargılamanın olmadığını belirten Buldan, “Onların katilleri cezalandırılmadı ve ellerini kollarını sallayarak dışarıda dolaşmaya devam ediyorlar” diye konuştu.
Biraz da olsa yargının, adaletin, vicdanın kırıntısı kalmışsa eğer sadece Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay’ın katilleri değil, kaybedilen tüm insanların failleri bulunup yargılanana, cezalandırılana kadar adalet mücadelesinden vazgeçmeyeceklerinin altını çizen Buldan, şöyle devam etti: “Devleti ve bu ülkeyi yönetenler şunu bilsin, yargısız infazların, faili belli cinayetlerin, kayıpların akıbetini bulana kadar bizler bu mücadeleye devam edeceğiz.”
YILDIRIM: SİSTEM YENİ MEHMET AĞAR’LAR YETİŞTİRECEKTİR
Adnan Yıldırım’ın kızı Leyla Yıldırım da üç ismin kaybedilmesinden Mehmet Ağar’ın başında bulunduğu çete olduğuna dikkat çekti. Bu çetenin devletin desteği ile oluşturulduğunu ve dönemin başbakanı Tansu Çiller’in de sorumluluğunun bulunduğunun altını çizen Yıldırım, “Sindirme politikalarının bir parçası siyasi cinayetler. JİTEM davası bu cinayetleri kriminal olay olarak ele almıştır. Yanlı mahkemelerde sanıkların, katillerin hakkında beraat kararıyla sonuçlandı. Mehmet Ağar’a sunulan beraat kararı onun sahalara dönüş biletiymiş” ifadelerini kullandı.
90’larda uygulanan politikaların bugün de devam ettiğini dile getiren Yıldırım, “Mehmet Ağar sadece bir isim, bu sistem Mehmet Ağar gibi birçok insanı yetiştirecektir” vurgusu yaptı.
YARGI MAKAMLARINA ÇAĞRI: SORUMLULAR YARILANSIN
Cumartesi Anneleri 845 hafta eyleminin açıklamasını Rezzan Karaman okudu. 845 haftadır anlattıkları gerçeklerin, kaybetme suçunda yer almış kişilerin yaptığı itiraflar da zaman zaman kamuoyunun gündemine geldiğini hatırlatan Karaman, “Dünyanın her yerinde suç ihbarı sayılacak açıklamalar Türkiye’de hukuki bir sonuç doğurmuyor. Suçu ve suça maruz kalanı merkezine almayan yargı, medya ve siyaset bu itirafların hukuki ve toplumsal bir sonuç yaratma imkanının engelliyor” dedi. Sedat Peker’in ifşaatları vesilesiyle bir kez daha topluma, siyaset ve yargı makamlarına seslendiklerini belirten Karaman, fail ve sorumluların cezalandırılması yönünde harekete geçilmesini istedi.
845. haftada Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay için adalet istediklerini söyleyen Karaman, “Kaç yıl geçerse geçsin; Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay için, tüm kayıplarımız için, adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan, 146 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.
NE OLMUŞTU?
3 Haziran 1994 günü sabah 4.30’da, iş insanları Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay İstanbul Yeşilköy Çınar Oteli’nden çıkarken gözaltına alındılar. Polis kimlikli, polis yelekli, silahlı ve telsizli kişiler tarafından “İfadelerinizi alıp bırakacağız” denilerek otomobillere bindirilip götürüldüler.
Olayın hemen ardından aileleri ilgili tüm kurumlara başvurdu. Ancak onların gözaltına alındıkları reddedildi.
04 Haziran 1994 tarihinde akşam 20:15 civarında Bolu/Yığlıca’da işkence ile sorgulandıktan sonra ateşli silahla infaz edilmiş bedenleri köylüler tarafından bulundu. Üzerlerinde kimlik, cüzdan, saat, çakmak gibi kişisel eşyaları yoktu.
Onların kimler tarafından kaçırıldıkları, sorgulandıkları ve infaz edildikleri devletin raporlarına, savcılık ifadelerine geçti. Olay kamuoyunda Ankara JİTEM davası adıyla bilinen davanın mahkeme tutanaklarında detaylarıyla yer aldı. Ancak Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada sanıklar, delillere, belgelere, itiraflara rağmen beraat ettirildi. Karara itiraz eden aileler istinaf kanun yoluna başvurdular.
Üst mahkeme olan Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi ilk mahkemenin verdiği kararın hukuka uygun olmadığı tespitini yaptı ve oy birliği ile söz konusu kararı bozdu. Bu bozma kararının bariz yargı hatalarının düzeltilmesine yönelik bir hamle olmaması, gerçekten hukukun işletilmesine yönelik bir adım olmasını talep ediyoruz.
Peker’in ifşaatlarında bir kez daha Savaş Buldan, Adnan Yıldırım ve Hacı Karay’ın MGK kararı doğrultusunda ve Mehmet Ağar’ın talimatı ile Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bağlı Özel Harekat Dairesi Başkanlığı’nın organizasyonunda zorla kaybedildikleri iddiası yer aldı.
İşkencede katledilişin kanıtı için rüşvet istediler
643. hafta eylemlerini düzenleyen İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları ’94 yılında kaybedilen Turgut Yenisoy’un akıbetini sordu. Kayıp yakınları failler yargı önüne çıkarılıp, cezalandırılana kadar mücadele edeceklerini söyledi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” sloganıyla 643. eylemlerini yaptı. Sosyal medya hesabından yapılan açıklamada Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde 4 Ekim 1994 yılında kaybedilen Turgut Yenisoy’un akıbeti soruldu.
Yenisoy’un kaybediliş hikayesini anlatan, İHD Yönetim Kurulu Üyesi Ezgi Sıla Demir, Bismil’de geçimini bakkal dükkanıyla sağlayan 6 çocuk babası Yenisoy’un, 1992’de kimliği belirsiz kişilerin saldırısı sonucu bakkalının yakıldığını hatırlattı. Demir, Yenisoy’un dükkanını yakanların kolluk güçleri olduğu iddiasında bulunduğu için gözaltına alındığını aktardı. Yenisoy’un gözaltında işkenceye maruz kaldığını belirten Demir, olaydan sonra da Yenisoy’un evine sık sık asker baskını olduğunu ve ajanlık dayatmasına maruz kaldığını söyledi.
‘BEYAZ TOROS’A BİNDİRİLEREK GÖTÜRÜLDÜLER’
Demir, ajanlık dayatmalarını reddettiği için ölüm tehditleri alan Yenisoy’un 4 Ekim 1994 tarihinde 22.30 sularında evlerine gelen Bismil Komando Alayında görevli Ahmet, Recep ve Süleyman isimli uzman çavuşlar tarafından beyaz renkli Toros marka bir araca bindirilerek götürüldüğünü söyledi. Yenisoy’un gözaltı sırasında kıyafetlerini giymesine izin verilmediğini ve annesi Nezrife Yenisoy’un da o sırada askerler tarafından darp edildiğine değinen Demir, “Karakola götürülerek ifadesinin alınacağı belirtilen Yenisoy, evlerinin yakınında bulunan Bismil E Tipi Cezaevi’ne doğru götürülür. Yenisoy’un içerisinde yer aldığı aracın gittiği yönü takip eden aile fertleri, cezaevi önünde duran aracın daha sonra hareketlenip başka bir yöne gittiğini görürler” diye belirtti.
Anne Yenisoy’un, olay gününün sabahında Bismil Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurduğunu belirten Demir, daha sonrasında ise Bismil Emniyet Müdürlüğü, Bismil Komando Tugayı, Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığı ve OHAL Bölge Valiliği’ne başvurmasına rağmen “Oğlun gözaltında değil” yanıtını aldığını aktardı.
‘BİR UZMAN ÇAVUŞ KARDEŞİMİN İŞKENCEDE ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜ SÖYLEDİ’
Yenisoy’un Diyarbakır Alay Komutanlığı’nda yoğun işkence gördüğünü belirten Demir, ablası Şermin Uzalp’ın şu sözlerini aktardı: “Ahmet ve Recep adındaki uzman çavuşlar tarafından sürekli ajanlık teklif ediliyordu. Kardeşim bunu kabul etmeyince ölümle tehdit ettiler. Kardeşimin Bismil’den çıkmasına izin vermiyorlardı. Hatta her gece iş yerinden çıktıktan sonra karakola giderek imza atmasını istiyorlardı. Özellikle Recep ve Ahmet adlı uzman çavuşlar, Turgut’u sık sık tehdit ediyor, dövüyor ve gözaltına alıyorlardı. En son dükkanını da yaktılar. Bismil Alay Komutanlığı’nda görev yapan bir uzman çavuş bana kardeşimin işkencede öldürüldüğünü söyledi. Bunun kanıtlanmasını istedim, ancak benden altından kalkamayacağım rüşvetler istedi.”
Yetkili kurumlara başvuruda bulanan aile fertlerinin, bu girişimlerden hiçbir sonuç alamadığına değinen Demir, Yenisoy’un gözaltına alındığı tarihten bu yana haber alınamadığını ve akıbetinin meçhul olduğunu söyledi.
‘FAİLLER YARGI ÖNÜNE ÇIKARILSIN’
31 Mart 2009 tarihinden bu yana her hafta eylemlerini sürdürdüklerini belirten Demir, Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleşen oturma eylemlerinin 1 Eylül 2018 tarihinden bu yana Diyarbakır Valiliği tarafından alınan kararla yasaklandığını hatırlattı. Demir, şöyle devam etti: “Kayıpların akıbetinin ortaya çıkarılmasını ve faillerinin yargı önüne çıkarılana cezalandırılmasını talep ediyoruz. 90’lı yıllarda yaygın bir hal alan ve insanlığa karşı işlenmiş bir suç olan gözaltında zorla kaybetme olaylarının bir ‘Hakikatleri Araştırma Komisyonu’ kurularak aydınlatılmasını, bu vesileyle adaletin tesis edilmesini istiyoruz.”
Silopi’de kaybedilen 6 kişinin akıbeti soruldu
Silopi’de gördükleri yoğun işkenceden sonra katledilen 6 kişinin akıbeti için açıklama yapan İHD İzmir Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon, amasız, fakatsız demokrasi ve yaşam hakkı için mücadeleye devam edeceklerinin altını çizdi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” şiarıyla bu hafta düzenlenen eylemde Şırnak’ın Silopi ilçesi Görümlü beldesinde 6 kişinin kaybedilmesini işledi.
Covid-19 salgını nedeniyle online düzenlenen açıklamanın metnini İHD İzmir Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Deniz Bayrak okudu. 90’lı yıllarda Görümlü’de askerlik yapan Yusuf Özdemir’in olaydan 20 yıl sonra açılan ve güvenlik nedeniyle Ankara’ya taşınan davanın bir duruşmasında tanık olarak dinlendiğini hatırlattı.
Özdemir’in olay gününe ilişkin, “13 Haziran 1993. Gece taburda çatışma çıktı. Sabah, Tugay Komutanı Mete Sayar, telsizle Bölük Komutanı Hasan Basri Vural’a tek tek isim vererek ‘Bu 7 kişiyi tabura getirin’ dedi. Köye gittik ve 7 kişiyi getirdik. Bu kişiler Şemdin Cülaz, Mehmet Salih Demirhan, Halit Özdemir, İbrahim Akıl, Abdurrahman Kayek’i ve Derecik mezrasından Keldani kökenli Hamdo Şimşek ve Hikmet Şimşek’ti. Mete Sayar da helikopterle tabur alanına indi. Mete Sayar, ‘6 askeri şehit etmişler, bunun intikamını alacağız’ dedi. 7 kişi gözaltına alındı Daha sonra Abdurrahman Kayek’i serbest bıraktılar. 6 kişiye ise
işkence yaptılar, önce dizlerine ateş ettiler. Zaten çoğu ya can çekişiyordu ya da ölmüştü. Daha sonra kalabalık bir asker grubunun içerisinde 6 köylüyü kurşuna dizdiler. Orada da çok sayıda asker vardı. Ben bizzat öldürülenleri, helikopter pistinin oraya taşınırken gördüm. Oradan da başka bir yere götürdüler” şeklinde anlattığını aktardı.
Abdurrahman Kayek’in gördüğü yoğun işkenceye rağmen konuşmadığını ve aynı gece köyünü terk ettiğini söyleyen Bayrak, şöyle devam etti: “Aileler İHD’nin dayanışmasıyla kayboldukları ve katledildikleri yer olan tabur komutanlığına ve Cumhuriyet Savcılığına başvurmuşlar ama bir sonuç alamamışlardı. 20 yıl sonra dava açıldığı zaman yanlarında bugün bir kere daha saygıyla andığımız Tahir Elçi vardı.
Mahkeme, dava dosyasında yargılanan sanıklar Mete Sayar, Hasan Basri Vural, Serdar Tekin, Murat Ali Yıldız, İbrahim Kıraç, Tansel Erok’un beraatlarına karar verdi.
Duruşmalarda dinlenen tanıklar olayı anlatmışlar, Olayın üzerinden 20 yıl geçtikten sonra köylülerin gömüldüğü yer olduğu düşünülen alanda kazı yapılmış ”fail-i meçhul kemikler de bulunmuştu. Ama tüm sanıklar yine cezasızlık zırhı ile korundular.
Bizler; amasız, fakatsız demokrasi ve yaşam hakkı için mücadeleye devam edeceğiz. İnsan hakları savunucuları olarak bir kez daha ‘kayıplar bulunsun, failler yargılansın’ diyoruz.”