Müsilaj krizinin bir sistem, kapitalist üretim-tüketim ilişkilerinin sonucu ortaya çıktığını söyleyen İzmir Tabip Odası Çevre Komisyonu Başkanı Soysal, bir an önce endüstriyel ve evsel atıkların gerektiği gibi arıtılmadan Marmara Denizi’ne deşarjının durulması çağrısı yaptı.
Müsilaj başta Marmara Denizi olmak üzere Karadeniz ve Ege Denizi için de büyük bir felakete dönüştü. Deniz, su, doğa tahrip edilirken, insanlar ve doğal yaşamın da geleceği tehdit altında.
Denizlerdeki biyolojik yaşamın başlangıcı olan fitoplanktonların aşırı çoğalması sonucu tepkime vermesi, tepkime sonucunda açığa çıkan sümüksü salgı olan müsilaj, Marmara Denizi’nde ilk olarak 2007’de görüldü.
Marmara Denizi’nin dip ve üst olmak üzere iki akıntısı var. Dip akıntısı Karadeniz’e doğru, üst akıntısı Karadeniz’den Marmara’ya oradan Akdeniz’e doğru gidiyor. Marmara Denizi bugün sermaye tarafından bir atık çöplüğüne dönüştürülmüş durumda. Bütün sanayi çöplükleri, sanayinin pis suları derin deşarj denilen sistemle Marmara Denizi’ne deşarj ediliyor. Derin deşarj sistemi ile suyun 15 ila 30 metre altına bu sanayi atıkları arıtılmadan bırakılıyor. Dip akıntısı nedeniyle bunlar Karadeniz’e ulaşırken, Karadeniz kirletiliyor. Fakat kirlilik üst akıntısı ile tekrar Marmara’ya taşınıyor. Önlem alınmaması durumunda buradan Ege’ye, Akdeniz’e ulaşarak bütün denizleri kirletmesinin önü açılmış olacak.
Tehlike giderek artarken iktidar görüntüyü kurtarmakla ilgileniyor. İzmir Tabip Odası Çevre Komisyonu Başkanı Doktor Ahmet Soysal ile müsilajı, zararlarını; müsilaja karşı hükümetin yürütmesi gereken politikaları ve kalıcı çözümü konuştuk.
Marmara Denizi’nde 2007 yılında da küçük boyutlarda müsilaj olduğunu hatırlatan Soysal, “Evsel ve kentsel atıkları çok ciddi arıtımlara tabi tutmadan bu alanlara boşalttığımızdan böyle bir tablo karşımıza çıktı” dedi.
‘ENDÜSTRİYEL ATIKLARIN ARITILMADAN DÖKÜLMESİ ENGELLENMELİ’
Yaşanan sorunun çok ciddi olduğunu dile getiren Soysal, mücadele yöntemlerini şöyle aktardı: “Burada mücadeleyi iki boyutta görmek lazım. Acil yapılacak olanlar ve bir de kısa zaman içinde yapılması gerekenler. Temizlik çalışmaları yapılıyor şu anda. Ama bunlar çözüm değil. Biraz durumu hafifletme kapsamında düşünülebilir. Sadece deniz üstünde gördüğümüz müsilaj yok, deniz altında da var. O nedenle de yapılanların sadece kozmetik olduğunu söylemek gerek. Kesin çözüm peşinde koşuyorsak ki koşmalıyız. Marmara Denizi’nde ilk müsilaj sorunları yaşandığında Kentsel Atık Su Arıtım Yönetmeliği’ni yayınladık. Müsilajla ilgili tarifler de var, o dönemden itibaren bu sorunu çözmeliydik. Yapılacak tek ve ortak bir çözüm var; kentsel ve endüstriyel atıkların arıtılmadan Marmara Denizi’ne dökülmesini engellemek. Yani arıtım tesislerini kurmak, kentsel ve endüstriyel atıkları ileri biyolojik arıtıma, gerekiyorsa kimyasal arıtıma tabi tutmak. Bunları gerektiği gibi arıttıktan sonra deşarj etmek.
Bir de Trakya için Ergene Havzası’na yapılan derin deşarj sistemi de bir an önce gözden geçirilmeli, gerekenlerin yapıldığı konusunda kamuoyu ikna edilmeli.”
‘İÇ VE KAPALI DENİZLERE DEŞARJ YAPILIRKEN ÇOK DİKKATLİ OLUNMALI’
Yıllar önce müsilaj ortaya çıktığında, sorunun kalıcı çözümü konusunda adımlar atılsaydı bugün böyle bir krizin yaşanmayacağına dikkat çeken Soysal, “Biz yıllardır özellikle kentsel ve endüstriyel atık suların gerektiği gibi arıtıldıktan sonra deşarj edilmesini savunduk. Yıllardır Marmara ve Karadeniz gibi özellikle iç denizlere, kapalı denizlere deşarj yapılırken çok dikkatli olunmasını savunduk. 2016’da Tekirdağ’da Ergene derin deşarj sistemini gördüm ve inanamadım. Ergene suyunu alıyorsunuz gerektiği kadar arıtmadan derin akıntılara bunu veriyorsunuz ve derin akıntılarla Karadeniz’e gidecek diye düşünüyorlar” diye konuştu.
Çevre sorunlarının siyasi sınırları aştığının altını çizen Soysal, bu yıl ki 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nün temasının ekolojik onarım ve ekolojik restorasyon olduğunu hatırlattı. Bu sloganın belirlenmesinin üzücü olduğunu söyleyen Soysal, çünkü insanlığın doğa ve canlı yaşamını sömürdüğünü, yaşam alanlarının bitme noktasına geldiğini kabul ettiğini ve bu doğrultuda da ekolojik onarıma ihtiyaç duyduğunu belirtti.
‘DENİZE FOSEPTİK MUAMELESİ YAPARSAN DENİZ DE FOSEPTİK GİBİ DAVRANIR’
Ekolojik yıkımın nedeninin sistem, kapitalist üretim-tüketim ilişkileri olduğunu vurgulayan Soysal, bu ilişkiler devam ettiği sürece müsilaj gibi doğa olaylarının yaşanacağını belirtti. Soysal, şu ifadelerle devam etti: “Müsilaj da bunu acı bir şekilde gösterdi. Marmara Denizi’nde ortaya çıkmasının temel nedeni o çevrede özellikle Trakya ve Güney Marmara bölgesinde Bursa civarında kurulu organize sanayi bölgeleri ve kentlerin atıklarının hiçbir şekilde arıtılmadan Marmara Denizi’ne dökülmesidir. Marmara Denizi’ne foseptik muamelesi yapıyorsunuz. Deniz de foseptik gibi davranarak intikamını alıyor. Sonuç olarak her şey insanlar için mantığıyla gidersek, bizim dışımızdaki canlı ve cansız çevreyi yok sayarsak Marmara Denizi’nde karşımıza çıkan müsilaj sorunu başka alanlarda da çıkacak.
‘İNSANI EKOSİSTEMİN EFENDİSİ OLARAK DEĞİL PARÇASI OLARAK GÖRMELİYİZ’
İnsanlar, denize girip giremeyeceklerini soruyor bana. Mavi Bayrak koşulları ortada, denize girilmez. Müsilaj mikro organizmalar için üreme alanı. Böyle bir ortamda nasıl denize girilir. Oradaki canlı yaşamı bitiyor, müsilaj denizin altını da kaplayarak oksijen satürasyonunu düşürüyor. Altındaki balıklar, sucul canlılar boğularak ölüyor. Balıkçılıkla geçinen insanlar var. Balıkçılar balık avlayamayacak bu nedenle. Marmara Denizi dışında getirilecek, fiyat yükselecek. Kimisinin besin zinciri bozulacak kimisinin geliri düşecek. Bunların hepsi birbirine bağlı. Ekosistemi koruyabilmemiz için her şeyden önce, insanı ekosistemin üstündeki efendi olarak görmek düşüncesinden vazgeçmeli, ekosistemin parçası olduğunu hatırlamak gerek. O zaman bu sorunları çözme şansımız daha fazla.”
‘ATIKLAR ARITILMADAN MARMARA’YA DEŞARJ EDİLMEMELİ’
Doğaya saygılı politikalar geliştirmenin kalıcı çözüm olduğunu söyleyen Soysal, “Lüks üretim ve tüketimimizi azaltarak, üretimi insanların temel ihtiyaçlarına göre planlayacağız, ama bunu yapıncaya kadar da üretim yaparken ortaya çıkan atıklarımızın arıtımı konusunda da bilimin doğrultusunda hareket etmeliyiz. Biliyorum ki birçok endüstriyel tesis atık yönetiminin maliyetinden kaçınmak, ürettiklerini daha ucuza mal etmek için atık sularını veya diğer atıklarını gerektiği gibi arıtmadan doğaya veriyorlar. Müsilaj da kentsel atık su, endüstriyel atık suyun sonucudur. Hepimiz de sonuç olarak ekolojik açıdan, ekosistemlere saygılı ve bunun için adım atacak iktidarlar için çalışmalıyız. En temel çözüm burada. Şu çağrıda bulunmak istiyorum; bir an önce endüstriyel atık olsun, evsel atık olsun bunların arıtılmadan Marmara’ya deşarjı durdurulmalıdır. Bir de Marmara’ya yapılan derin deşarj saçmalığından vazgeçilmeli. Bugün kozmetik önlemlerle kaçındığımız müsilaj yarın çok daha tehlikeli dönecek; Karadeniz’i de Ege Denizi’ni de etkileyecek” dedi.
(Pınar Gayıp – ETHA)