Doğa felaketlerinin artmasıyla birlikte çıkan tartışmalar ve tepkiler, kapitalist düzeni göstermelik çözüm arayışları ve yeni siyasal yönelimlere zorluyor.
Özel olarak Fukujima felaketinden sonraki dönemde sürdürülen tartışmalar Avrupa ülkelerinin kapitalist düzenin parçası olan yeşil partilerin güç kazanmasına neden oldu. Örneğin Almanya’da 5 Eylül’de yapılacak Federal seçimler öncesi yapılan anketler, Yeşiller partisini muhafazakar Hıristiyan Demokratlar ittifakının hemen ardından ikinci sırada gösteriyor.
Sosyal demokratların (SPD) Başbakan adayı, parti içi bürokrat olarak bilinen Olaf Scholz olarak belirlendi, Hırıstiyan Demokratların adayı olarak, arkasına Alman sanayinin önemli kısmının desteğini resmi olarak alan Armin Laschet olarak belirlendi. Ancak siyasal gelişmeler Almanya yeşiller partisinin federal seçimleri kazanabilme ihtimalinin mevcut olduğunu gösteriyor.
Avrupa’nın yeşil partilerin oy oranlarının artırmalarına paralel olarak ekonomide de son yıllarda ekolojik kavramlar kullanılarak yeni ürünler piyasaya sürüldü. En yakın örnek otomobil devi Audi’nin 2026 yılından itibaren akar yakıtla çalışan araçlarının üretimini tamamen durduracağını açıklaması oldu. Avrupa’da elektrikle veya hybrid sistemlerle çalışan araç oranları yakın zamanda ciddi oranda arttı ve birçok ülkede kullanılan araçların yüzde 10’unu aşmış bulunuyor.
Kapitalizm bize elektrikli veya başka alternatif sistemlerle üretilen araçların satın alımıyla ve kullanımıyla doğa kirliliğinin çözüleceğini inandırmaya çalışarak kitlelerin duyarlılığını kendi lehine değerlendirme peşinde. Ancak doğa kirliliğinin kaynağı olan kapitalist üretim tarzı ve kapitalizmin kendisinin çözümün doğru adresi olması işin tabiatı gereği mümkün değildir. Kapitalist toplumda üretilen her ürün azami kâr yasasına göre üretildiği için kaçınılmaz olarak bir şekilde doğayı tahrip etmeye mahkumdur. Örneğin elektrikli araçların kullandığı elektriğin üretimi de doğanın tahribi olmadan mümkün değildir. Avrupalı kapitalistler, toplumsal duyarlılığın arttığı çevrecilik ve doğa koruma alanını gerçek çözümler üretmekten çok tekrardan tüketimi ve üretimi geçici olarak canlandırmak için değerlendirmeye çalışıyorlar. Yeni ürünler üreterek kârlarını arttırma derdindedirler. Yeni ürünlerin teknik olarak eski ürünlerden üstün olması ve daha ileri teknolojiyi temsil etmesi durumu özünde değiştirmiyor tabi ki.
Kapitalist toplumda her bireyin doğaya davranışı ve yaklaşımı önemli, gerekli ve değerli, ancak belirleyici değildir/olamıyor. Kapitalist sistem ve düzen değişmedikçe kapitalist toplumda üretilen her düzen içi çözüm esasen bir göz boyamayı aşmıyor.
Avrupa’da işçi sınıfı ve ezilenler arasında doğa tahribatına karşı gelişen duyarlılığın yansıması, kapitalist düzenin bir parçası olan yeşil partilerin oy oranlarının artmasında ifadesini buluyor. Bu gelişmeye paralel olarak Extingtion Rebellion, Gelecek için Cuma gençlik hareketi ve başka liberal sol düzen içi projeler de güçleniyor.
Sosyalist ve devrimci güçlerin çok nadiren çalıştığı bu alanlar, burjuvazinin, liberallerin ve düzen içi güçlerin kendilerini siyasal ve ekonomik olarak yeniden ürettiği alanlara dönüşüyor. Burjuva üretim tarzının çevre üzerine yarattığı tahribatın bir ürünü olarak ortaya çıkan yeni salgınlar ve koronaya karşı mücadele de devrimcilerden ve sosyalistlerden çok sağcı faşist güçler tarafından yürütülmesi, bu güçlerin de hızlıca güçlenmesine sebep oldu.
Çevre konusuna zaman zaman duyarlılık gösteren sosyalist ve devrimci güçler düzeni teşhir etmenin güçlü araçlardan birisini, çevre konusunu gözden kaçırıyorlar. Bu alana karşı mücadele biçimleri ve araçları gözden geçirilerek yoğunlaştırılmış bir kitle çalışmasına ihtiyaç olduğu ortada.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 9 Temmuz 2021 tarihli Avrupa Gündemi köşesi