DOKUNULMAZLIKLARI DA AYNI YIL
CHP’NİN DESTEĞİYLE KALDIRILMIŞTI
2016 çakma darbe girişimini bahane ederek islamo-faşist diktasını pekiştirmek 7 Ağustos 2016’da Yenikapı’da yeniçerili büyük bir miting organize eden Recep Tayyip Erdoğan’a MHP lideri Devlet Bahçeli gibi CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da destek vererek miting meydanında hazır bulunup konuşma yapmışlardı. Tarihe “Yenikapı Ruhu” olarak geçen bu saray soytarılığına sadece HDP karşı çıkmış, partinin eşbaşkanı Figen Yüksekdağ “Diktatörlüğün Yenikapısı”nı eleştirerek “Kürtsüz mutabakat yıkılmaya mahkumdur” demişti…
Hemen ardından, bir süre önce CHP’nin desteğiyle dokunulmazlıkları kaldırılmış olan HDP liderleri Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ tutuklanarak hapsedilmişlerdi.
Yenikapı Ruhu’nun vurmasının üzerinden beş yıl geçti, CHP lideri Kılıçdaroğlu ve onun Millet müttefiki İYİP lideri Meral Akşener hâlâ muhtemel bir seçim ittifakından HDP’yi dışlamaya devam ederken, Demirtaş, Yüksekdağ, çok sayıda HDP’li milletvekili, belediye başkanı, parti yöneticisi ve militanı Yenikapı Ruhu’nun kurbanları olarak zindanlarda yatıyor.
ERMENİ’SİZLEŞTİRİLMİŞ ERMENİ KÖYÜ
MUNCUSUN’A DÜŞEN HABER
1945 yazı, güneşin ortalığı kasıp kavurduğu Ağustos günlerinden biriydi. Kayseri’nin onyıllarca önce Ermeni’sizleştirilmiş Ermeni köyü Muncusun’da okulumuz tatilde olduğu için tüm günümüz harmanda geçiyordu.
Harmana gitmediğimiz bir gün, ailesi aynı sınıftaki bir diğer arkadaşımın ailesiyle kan davalı olan, ilerideki yıllarda onun kurşunlarıyla can vermesi de muhtemel yakın arkadaşım İzzet nefes nefese koşarak geldi, “Koşun lan, koşun,” dedi. “Amerika bir bomba patlatmış tüm Japonya’yı yerle bir etmiş…”
Hep birlikte köy kahvesinin oraya seyirttik. Herkes heyecan içindeydi… Evet, Almanya yenilip Müttefik ordularına teslim olmuştu, ama Uzakdoğu’da, Pasifik’te savaş henüz sonuçlanmamıştı. Muncusun’a yeni tayin edilmiş Köy Enstitüsü mezunu öğretmen olayı yorumlamaya çalışıyordu.
“Little Boy” adı verilen ilk atom bombasının Hiroşima’da patlatılmasından kısa bir süre sonra, 9 Ağustos’ta da “Fat Man” adı verilen ikinci atom bombası Nagasaki’yi vuracaktı. İki katliamda büyük kısmı anında olmak üzere 250 bine yakın Japon yaşamını yitirecek, yüzbinler sakat kalacaktı.
Oysa, sonraki yıllarda açıklanan tanıklıklar, gizli belgeler, savaş analizleri ortaya koyacaktı ki, Avrupa kıtasında Nazi Almanyası’nı dize getirmiş olan Müttefikler’in Pasifik’te zaten giderek zayıf düşen ve teslim bayrağını çekmeye hazırlanan Japonya’ya karşı böylesi bir soykırım yapmasını haklı kılacak hiçbir neden yoktu.
40’lı yıllarda bırakın bizim gibi çoluk çocuğu, aklı başında, iyi eğitimli yetişkinler bile, Hiroşima ve Nagasaki insanlarının atom bombasıyla yok edilmesinin ardındaki kirli hesapları tabii ki bilmiyordu.
Sonrası malum… Washington’da ölen Türkiye Büyükelçisi Münir Ertegün’ü getiren Missouri Zırhlısı’nın 5 Nisan 1946’da İstanbul Boğazı’na demir atmasıyla başlayan süreç: 12 Mart 1947’de “Sovyet tehdidi”ne karşı Yunanistan’la birlikte Türkiye’yi de ABD himayesine alan Truman Doktrini’nin açıklanması, 4 Temmuz 1948’de Türkiye’nin Marshall Planı’na dahil edilmesi, 25 Haziran 1950’de Güney Kore’ye 4500 kişilik tugay göndermesi karşılığında Türkiye’nin 18 Şubat 1952’de NATO üyesi yapılması…
Hiroşima’dan NATO üyeliğine kadar uzanan tam yedi yıllık bu teslimiyet sürecinde ABD’nin gönlünü hoş etmek için neler yapılmadı ki?
Demokrasi ve barış savunucusu Tan Gazetesi’nin İstanbul’da, Zincirli Hürriyet gazetesinin İzmir’de CHP iktidarı tarafından gözü dönmüş milliyetçi sürülerine yağmalattırılması, sözüm ona çok partili rejime geçilince kurulan sosyalist partilerin ve solcu sendikaların sıkıyönetim fermanlarıyla derhal kapattırılması, 1950’de “Yeter Artık!” diyerek demokrasi vaatleriyle iktidar olan DP’nin de, ilk marifetlerinden biri olarak, ülkenin seçkin aydınlarına ve işçi liderlerine karşı 1951 komünist tevkifatını başlatması, ülkenin dört bir yanının ABD üs ve tesisleriyle donatılması…
(info.turk)