Emperyalistlerin Afganistan’dan çekilmesi ve Taliban’ın iktidarı almasıyla birlikte göçmenlik sorunu yeniden gündemin ilk sıralarına oturdu. İnsanlık tarihi boyunca yaşanan göç, kapitalizmin ortaya çıkışı ve emperyalizmle birlikte siyasetin artan oranda konusu oldu. Ve son olarak emperyalist küreselleşmeyle birlikte çok daha kitlesel boyutlar kazanırken, egemenler elinde iç siyasette toplumsal bölünmeler çıkarmanın, bilinçlerde yanılsamalar yaratmanın ve böylelikle ırkçılık ve milliyetçiliği geliştirmenin aracı haline getirildi.
Oysa sadece Afganistan örneğinden hareketle bile içerisinde yaşadığımız emperyalist kapitalizmin yaşanan göçlerin yegane sorumlusu olduğunu görmek içten bile değil. Ülkenin karşı karşıya bırakıldığı on yıllara varan savaş ve işgaller, iç kışkırtmalar; emperyalistlerin çıkarlarına göre değişen dönemsel politikaları ve bu politikalara uygun işbirlikçi zümrelerin değişkenliği, ülke ekonomisinin, tabiatının talan edilmesi Afgan halkını yeni yaşam arayışına itiyor. O’nu bu hale getiren emperyalist ülkelerse çok doğal olarak Afgan halkının göç yollarında hedeflediği son noktayı oluşturuyor. Çünkü Afganistan gibi ülkelerin yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynaklarına el koyanlar, istikrarsızlaştırarak kan gölüne çevirenler; işçi ve emekçileri iliklerine kadar sömürenler zenginliklerine zenginlik katıyorlar. Böylelikle dünyada sayılı emperyalistler arasında oluyorlar, halklar nezdinde “çekici” oluyorlar.
İster iklim krizinden, doğal afetlerden, isterse Afganistan’da olduğu gibi savaş ve işgaller nedeniyle yaşanan tüm bu göçlerin sorumlusu sanki kendileri değilmiş gibi hareket eden emperyalistler, Afganistan’da yaşanacak yeni bir iktidar değişiminde ortaya çıkacak tabloyu gördüklerinden göçmenleri hedefe koyan söylemleri ayyuka çıkardılar, sınırlar arası tel örgüler çekmeye başladılar, Türkiye gibi bölgedeki gerici devletleri üç beş kuruşla ya da siyasi destek sözleriyle göçmenleri kendi ülkelerinde tutmaya yönelttiler.
Emperyalistlerin göç dalgalarının sorumlusu olduğu kadar göçmenlik hakkının insan hakkı olduğunu bilen yerli ilerici ve devrimci kuvvetler Avrupa’nın ve ABD’nin birçok kentinde “yerimiz var, hoş geldiniz” eylemleri düzenledi, düzenliyor. Antiemperyalist politika bakımından önemli bir yerde duran bu eylemler, insani açıdan da onurlu eylemler niteliğindedir. Bir yandan emperyalistlerin yaşananlardan dolayı sorumluluğunu ortaya koyarken, öte yandan göçmenler üzerinden halklar arası kışkırtmalara, bencilliğe karşı paylaşımı ortaya koyan eylemlerdir.
Avrupa’da yaşayan Türkiyeli ve Kürdistanlı demokratik kurumlar, siyasi özneler hiç uzağa gitmeden kendi yaşam deneyimleri üzerinden yaşanan son göçmen dalgası, tartışması ve eylemleriyle doğru bir ilişki mutlaka kurmalılar. Avrupa’nın her ülkesinde yapılan ve göçmenleri ve göçmenliği sahiplenen, emperyalistleri teşhir masasına koyan eylemlerin aktif bir parçası olmak, yapılmayan alanlarda eylem çağrıları yapmak, inisiyatifler geliştirme göreviyle karşı karşıyadırlar.
Enternasyonalist ruhla bezenmiş komünistler, göçmenlerin haklarını her koşul altında savunmak, onlara dönük saldırılar karşısında en ön safta barikat olmak, göçmenliğin esas kaynağı emperyalist kapitalizme karşı mücadeleyi bir de bu gündem üzerinden geliştirmek göreviyle yüklüdürler.
Sınırsız bir dünya özlemiyle tutuşanlar, bugün için çıkartılan gerici yasaların, inşa edilen göçmen kampların, örülen dikenli tellerin, çekilen beton duvarların, konuşlandırılan yüzbinlerce sınır güvenlik birimlerinin ortadan kaldırılması için tüm yerellerde aktif olmalıdır.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 27 Ağustos 2021 tarihli Perspektif köşesi