Almanya’da 2000-2007 yılları arasında sekizi Türkiyeli biri Yunanistanlı dokuz göçmeni ve bir polisi katleden ırkçı-faşist Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütüne karşı 2013 yılında açılan davada 2018 yılında verilen mahkeme kararı, 19 Ağustos 2021’de Yargıtay tarafından onaylanarak, dava kapatıldı.
Üzerinde çokça tartışılan, “yüzyılın davası” gibi nitelendirmelerde bulunulan NSU davası, açılışından sonuçlandırılmasına kadar skandallarla dolu geçti. Davada ortaya çıkan faşist çetelerle devlet bağlantısının üzeri sürekli örtülmeye çalışılırken, aynı zamanda emperyalist bir ülke olan Almanya’daki mahkemelerin, hukuk sisteminin devleti korumak ve temize çıkarmak için nasıl kirli yöntemlere başvurduğunu da gözler önüne serdi.
Dava sürecini yeniden hatırlamada yarar var: NSU faşist terör hücresi göçmen cinayetlerine 11 Eylül 2000’de başladı. 6 Nisan 2006 tarihine kadar değişik kentlerde 9 göçmeni öldürdü. Öldürülen insanlara sıkılan kurşunlar hep aynı silahtan çıkmıştı.
Soruşturmayı yürütmekle görevlendirilen emniyet birimleri cinayetleri aydınlatmak için değil, üzerini kapatmak için çabalamışlardı. Dikkatleri bu ırkçı-faşist çetelerden uzak tutmak için, cinayetlerin uyuşturucu mafyasıyla, aile içi sorunlarla, dönerciler arasında rekabetle vb. bağlantılı olduğunu iddia etmişler, hatta cinayetler hakkında soruşturma yürütmek iddiasıyla Türkiye’ye gitmişlerdi. Cinayetlerin aydınlatılmasını isteyen mağdurlarla ve kamuoyuyla alay eden bu aşağılık tutumun sahipleri, yani soruşturmayı yürütenlerin kendileri de ırkçıydı ve suç ortağıydı.
26 Nisan 2007’de bir polisi de öldüren NSU çetesi, Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın bilgisi ve desteği dahilinde daha birçok bombalı saldırı, soygun vb. yapmıştı. 4 Kasım 2011’de Eisenach kasabasında başarısız bir banka soygunu ardından çetenin iki elemanı; Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos’un yakılan karavanda ölü bulunması, çetenin üçüncü elemanı Beate Zschäpe’nin ateşe verdiği hücre evinde katliamlarda kullanılan silahın ortaya çıkması üzerine, devlet artık bu çeteyi gizleyememiş ve soruşturma açmak zorunda kalmıştı.
2013 yılında açılan ve 5 yılda görülen 430 duruşma boyunca NSU çetesinin Anayasayı Koruma Teşkilatı muhbirleriyle ilişkileri, muhbirlerin cinayetler esnasında orada bulundukları, para ve silah gibi lojistik destek sağladıkları ortaya çıkmıştı.
Ancak Almanya Parlamentosu’nda oluşturulan komisyon dahi Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın belgelerinin büyük kesimine, belki de asıl görmesi gerekenlere ulaşamadı. Belgelerin yakıldığı söylendi ve es geçildi. Böylece devletle bu çete arasındaki ilişki sınırlı tutulmaya çalışıldı.
Dava sürecinde ortaya çıkan ve tanıklık yapmak isteyenlerin bazılarının ne hikmetse tanıklık yapamadan öldükleri açıklandı.
Mahkeme 2018’de davanın baş sanığı Beate Zschäpe’ye ömür boyu hapis cezası verirken, ortaya çıkan bu geniş ilişki ağından sadece dördüne NSU’ya yardım ve yataklıktan 2,5 ile 10 yıl arasında değişen hapis cezaları vermişti. Şu anda Zschäpe dışında tutuklu sanık da yok.
Yargıtay’a taşınan karar 19 Ağustos’ta 2021’de Yargıtay tarafından onaylanınca böylece dava kapatılmış oldu.
NSU davası, Halle’de, Hanau’da vb. olduğu gibi yeni ırkçı, faşist katliamları teşvik etmiştir. Bu çetelerin NSU 2.0 adıyla hukukçulara, politikacılar vb. tehditleri de sürmektedir.
Davadan geriye kalan ise, başta öldürülenlerin aileleri ve avukatları olmak üzere, davayı takip eden insanların burjuva hukuk sisteminin adaletsizliğini bizzat yaşamaları, görmeleridir.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 27 Ağustos 2021 tarihli Avrupa Gündemi köşesi