Sömürgeci faşist Türk devleti Kürt halkının barış umudunu Kilyos Kimsesizler Mezarlığı’nın kaldırım taşlarının altına gömdü. Kaldırım taşlarının altında plastik kutularla üst üste gömülen yüzlerce şehit cenazesi dört yıldır ailelerine verilmiyor, Kürdistan’da sömürgeci işgal savaşı tüm şiddetiyle sürüyor.
Bitlis merkeze bağlı Yukarı Ölek köyündeki Garzan Şehitliği 19 Aralık 2017 tarihinde iş makineleriyle yıkılarak, farklı tarihlerde şehit düşen 282 PKK gerillasının cenazeleri İstanbul Adli Tıp Kurumu’na götürülmüştü. Cenazelerin kimlik tespiti için çıkarıldıkları iddia edilmişti. Aradan geçen dört yıla ve devam eden hukuki sürece karşın sınırlı sayıda aileye cenazeleri teslim edildi. Yüzlerce aile yitirdikleri çocuklarının mezarlarını da yitirmenin acısıyla baş başa bırakıldı.
Saray faşizminin soykırım ve işgal saldırılarının tüm şiddetiyle devam ettiği günlerin gölgesinde 1 Eylül Dünya Barış gününe giriliyor. Barış istemenin dahi suç sayıldığı ve dört parça Kürdistan’da soykırımcı, sömürgeci savaşın sürdürüldüğü günlerde Garzan Şehitliği’nden cenazeleri çalınan ailelerle yaşadıkları süreci ve 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü konuştuk.
CENAZELERİMİZ PLASTİK KUTULARLA KALDIRIMA GÖMÜLDÜ
Garzan Şehitliğinden çıkarılan Aldulhamit Döner’in ablası Rewşan Döner, 1995’den sonra Bitlis Tatvan’da kardeşinin şehit olduğu haberini aldıklarını, ilk etapta kardeşinin cenazesini hiç almadıklarını, görmediklerini, toplu mezara gömüldüğünü öğrendiklerini aktardı. Abla Döner, “2012-2013’lerde çözüm sürecinde Kürt halkına barış getireceğiz diye Garzan’da şehitlik yapmaya başladılar. Vali, kaymakam, belediye gözetiminde 2014 Eylül’ünde şehitlerimizi alıp defnettik” diyor.
2017 Aralık ayında mezarlığın olduğu bölgeye giriş-çıkışların yasaklandığını basından öğrendiklerini ifade eden Döner, “Kış zamanıydı biz operasyon yapılıyor sandık. Bu süreçte şehitlik yıkılmış, harap edilmiş. 282 cenaze şehitlikten gizli ve talanvari biçimde alınıp İstanbul Adl, Tıp’a getirilmiş. Biz iki ay sonra durumu öğrenince savcılığa başvurduk. Herkesten yardım istedik, bir an önce cenazelerimizin bir kemiği dahi olsa alıp defnetmek istedik” dedi. İki ay sonra şehitlerinin Kilyos Kimsesizler Mezarlığına gömüldüğünü öğrendiklerini belirten abla Döner, “Bu arada amcamın iki çocuğu Ahmet ve Hüseyin Döner ikisi de kardeşti. Cenazelerinin verileceği söylendi. Kilyos Mezarlığına onları almaya gittik. Gördük ki şehitlerimizin kemiklerini plastik kutulara doldurup mezarlığın yanındaki kaldırıma, pis suların aktığı bölgeye üst üste gömmüşler. Bölgede ne kadar biz su varsa onların üzerinden geçiyor. Şimdi de cenazelerimizi almayı bekliyoruz, cenazelerimizin verilmesini istiyoruz” sözleriyle tanık olduğu süreci aktarıyor.
BABA BİNGÖL ‘İNSANLİĞİMDAN UTANDIM’
15 Ekim 2014’de Kobanê’de şehit düşen Dilan Bingöl’ün babası Lezgin Bingöl, 17 Ekim 2014’de kızının cenazesini Urfa Adli Tıp Kurumundan teslim alarak, bir gün sonra Garzan şehitliği olarak bilinen mezarlıkta defnettikleri bilgisini aktardı. 2015 yılında askerlerin mezarlığa girerek, bütün mezarların mezar taşlarını tahrip ettilerini, sonrasında da bir çok kez tahrip girişimleri yaşandığını ifade eden baba Bingöl, “2017 yılının Aralık ayında yaşadığımız, coğrafyada hiç duymadığımız ve tanık olmadığımız bir olaya şahit olduk. Mezarlıkta bulunan 268 cenazenin tamamı mezarlarından çıkarılarak İstanbul Adli Tıp Kurumuna götürüldü. Gerekçe şuydu; kimlikleri tespit etmek. Ancak defin ruhsatı olan 10 ‘dan fazla cenaze de orada defin edilmişti. Bu ailelere de haber verilmeden cenazeleri alıp götürdüler. Kızım da defin ruhsatıyla defnedilmişti. Demek ki amaç kimlik tespiti değildi, mezarlığı tahliye etmekti” dedi.
Olayı duyduktan sonra mezarlığa gittiklerini ifade eden baba Bingöl, “Mezarlık yerinde yoktu. Mezarların tümü açılmış ve her tarafı iş makineleriyle yerle bir edilmişti. O anda neler hisettiğimi gerçekten anlatamıyorum. Tek kelimeyle insanlığımdan utandım. 2-3 gün kendime gelemedim. Olayın gerçekleştiğine inanmıyor, inanmak istemiyorduk. Ama gerçekti ve gözümüzün önündeydi” diye duygularını anlattı.
Yaşadıkları sürece ve olanlara inanmakta zorlanan baba Bingöl, “Nasıl oluyorda uyduruk gerekçelerle ölülerimize kendi topraklarında bir karış toprak hakkı çok görülmüş ve defin edilen yerde çıkarılıp götürülmüştü. Bunun hukukta, insan vicdanında ve insanlıkta bir izahı var mı? diye çok düşündüm ama hala cevabının bulmuş değilim” sözleriyle kendilerine, cenazelerine reva görülen insanlık dışı muameleyi özetliyor.
ALTI YILDA KARDEŞİMİ DÖRT DEFA GÖMDÜK
2012 yılında Bitlis’te çıkan bir çatışmada yaşamını yitiren Serhad Can’ın abisi Hanifi Can, 2014 yılında kardeşinin yaşamını yitirdiğini basın üzerinden öğrendiklerini ve Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuru yaptıktan yaklaşık bir yıl sonra cenazelerini Malatya Kimsesizler Mezarlığı’ndan aldıkları bilgisini aktardı. Malatya Kimsesizler Mezarlığına kardeşinin tamamıyla insanlık dışı bir biçimde, en fazla bir metre kazılarak cenaze torbasıyla gömüldüğünü gördüklerini aktaran abi Can, “Tamamıyla bozulma derecesine gelmiş. Bu dahi bize ve cenazemize işkencedir” diyor.
Ağabey Can kardeşini, Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuru yaparak Garzan Mezarlığı’na defnetmek için evrak aldıkları bilgisini de paylaştı. 2017 Aralık ayı sonrasında kendilerine hiçbir biçimde haber verilmeden cenazelerinin Garzan mezarlığından çıkarıldığını aktaran abi Can; “Cenaze çıkartma yöntem ve tarzına hiçbir şekilde uyulmadan, geniş bir operasyon hazırlanarak, dozer ve kepçelerle cenazelerimizi oradan çıkarıp, İstanbul’a getirmişler. Ölülerimize bile operasyon düzenleyerek götürüyorlar. Kendi yasalarında cenaze çıkarma, mezara dokunma, parçalamak suçtur. Kendi yasalarına bile uymuyorlar” diyerek duruma tepkisini ifade etti.
Durumu öğrendikten sonra Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuru yaptıklarını ve bir ailenin tesadüfen cenazelerin İstanbul ATK’da olduğunu öğrendiğini ifade eden abi Can; “Kilyos en acı verici olandı. Cenazelerimiz şeffaf kutulara koyulmuş tamamıyla üzerine mıcır dökülmüş, resmen kanalizasyon pisliğine atılarak gömülmüş. 30 metre kare alanda 282 cenaze üzerinde DNA yapılmış. O alana o kadar cenaze üst üste istiflenip, kaldırımın kenarına gömülmüş” dedi.
Annelerin çocuklarını kemiklerini kutulardan çıkarıp, kemikleri yıkamak zorunda kaldıklarını, bazı kutulardan giyilen çorapların çıktığını ifade eden abi Can, “Anne çocuğunun kemiklerine sarılıyor. Bunlar vahşet sözün bittiği bir nokta” dedi.
Bir sene bekledikten sonra kardeşinin cenazesini tekrar alıp köylerine götürdükleri bilgisini de paylaşan abi Can, “Yaklaşık 6 yıldır, dört defa cenazemizi gömdük. Kardeşim dört defa yaşadı, dört defa öldü. Buna tanık oldum, yaşadım, ömür boyunca bu süreçleri unutmam, vahşeti unutmam” dedi.
DEVLET İÇİN KÜRTLERİN DEĞERİ ÇOCUKLARIMIZI GÖMDÜĞÜ YER KADARDIR
Kendilerine ve cenazelerine yapılan muamelenin nedenlerine ilişkin düşüncelerini de aktaran aileler, yananların tesadüfi olmadığını ifade ediyorlar.
Abla Döner; “Türk devleti tarihi boyunda Kürt halkının değerlerini ayaklar altına alma siyaseti izlemiştir. 1925 yılında Şeyh Said’in, 1938’de Seyid Rıza’nın idamında da aynı şeyi yaptı. Onlarında cenazelerini vermedi. Kürt halkının hafızası da, en büyük değeri şehitleridir. Barbar düşman şehitlerimizin yüreğimizdeki yerini, hafızamızı silmek istiyor.” dedi.
Kilyos’de cenazelerin defin yerinin de özel olarak seçildiğine dikkat çeken abla Döner, Kilyos’ta gördük ki kimsesizler mezarlığında en değersiz, en pis, insanın duramayacağı bir yere şehitlerimizi üst üste gömmüşler. Kürtlerin devlet için değeri çocuklarımızı gömdükleri yer kadardır. Bize, ben düşmanım, seni pişman edeceğim diyor. Ama biz pişman değiliz. Düşman sadece şehitlerimizi değil, hafızamızı kaybettirmek istiyor. Bizim en hassas noktamıza saldırarak, ayaklar altına alarak bizlere kendimizi unutturmak istiyor, ama bizler asla unutmayacağız” dedi.
Baba Bingöl ise; “Mezarlıkta sadece akraba olarak Kızımın cenazesi bulunmuyordu. Kızımın dayısının oğlu, Eşimin dayısının oğlu ve Abimin oğlu Faysal Bingöl’ün de cenazeleri oradaydı. O cenazeleri alma sürecinde Kilyos gerçeğine tanık olduk. Gerçek şu ki, mezarlık tahliyesi bizleri ne kadar sarstıysa, Kilyos’daki manzara da bir o kadar derinden sarstı. Şunu anladık ki, devlet sistemine karşı çıkan, bu uğurda hayatını kaybedenlerin devlet nezdinde ki yeri ‘En iyi Kürt ölü Kürt’tür’ü aşmış ‘En iyi Kürt mezarsız Kürt’ tür gerçeğine ulaşmıştır.” dedi.
Abi Can; “Garzan veya Serhat geniş bir topluluktur. Artık bir tarih oluştu, o mezarlıklar birer tarih. Yarın bunlar giderek daha da büyür, tarihleşir ondan korktular. Kürtlerin umutlarını kırmak istediler. Mezarlıklar birer tarihtir, bu savaşın bir gün sonu gelirse, yaşamını yitirenler üzerinden bitmiştir. Devlet tarihi, hafızayı yok etmek amacıyla saldırdı. Nasıl Şeyh Said’in, Seyid Rızaların yerini bilmiyoruz Garzan’da da aynı şeyi yapmak istediler” dedi.
HER SAVAŞIN BİR SONU OLMALI
1 Eylül Dünya Barış Günü’ne ilişkin beklentilerini de aktardılar: Abla Döner, “1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle bir şehit ailesi olarak kardeşimin şehit düştüğünü biliyorum, ama 2017 yılından bu güne ne zaman Garzan Şehitliği, Kilyos Mezarlığı aklıma gelse, kardeşimin yeniden katledildiğin düşünüyorum. 1 Eylül vesilesiyle, tüm barış isteyen, eşitlik ve adaleti savunanların, Kürt Halk Önderinin, bizleri koruyanların 1 Eylül’ünü kutluyorum. Bir an önce bizlere hakkımız olanın verilmesini, şehitlerimizi vatanımızda, köylerimizde, topraklarımızda defnetmeyi istiyoruz.”
Baba Bingöl, “1 Eylül dünya barış gününe ilişkin ise şunu ifade edebilirim. Dinsel ideolojiler, kapitalist duyumsuzluk ve ulus devlet modelleri aşılmadıkça dünyaya barış gelmeyecektir. Umutsuz değilim ancak çok mücadele gerekir. Karşı talepler ve barışseverlerin talepleri çatışıyor. Şimdilik karşı talepler ipleri elinde tutuyor. Ancak biz barış severler de onlara huzur vermiyoruz. Barıştan yana olanlar asla pes etmeyecek. Ama kesin olan şu ki günümüzde yaşayan bizler böyle bir dünyayı görmeyeceğiz.”
Abi Can, “Garzan şehitliğinden aileler, bu dünya bir daha barış gelmeyeceğine inanmaya başladılar. 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne yaklaşıyoruz. Kürtler TC. oluşurken birlikte savaştılar. Mezar hakkımızda mı yok bu toprakların içerisinde. Şehitlerimiz zaten kendi topraklarında yatıyorlardı, bundan rahatsızlık duyulacak nokta olur mu. Bizlerin mezarlıklarını, mezar taşlarını, koyduğumuz isimlere tahammül edemeyip isimlerin yazıldığı taşları parçalayıp resim çekerek bize gönderdiler. Tüm dünya yaşananları görüyor ama sesini çıkarmıyorsa bu ciddi bir sorundur. Kürtlerin artık umutları tükeniyor. Her savaşın bir sonunun olması gerek.”