Devrim ve sosyalizm mücadelesi bedellerle ilerliyor. Başta emperyalizm olmak üzere, bilumum tüm gerici güçler sertleşen burjuva rekabet, derinleşen ekonomik çalkantı ve yönetememe krizi karşısında çareyi devletin güvenlik aparatlarını; polisi, orduyu, istihbarat örgütlerini, gayri-resmi kontrgerilla örgütlenmelerini devreye daha aktif koymakta görüyor. Yaşadığımız Avrupa ülkeleri de bir yandan dünün burjuva demokratik haklarını tek tek çöpe gönderip, haklardan yoksun bir Avrupa inşa etmeye devam ederken, başta faşist sömürgeci Türk devleti olmak üzere, bölgesel gerici-faşist devletleri askeri, siyasi ve ekonomik olarak desteklemeye devam ediyor.
Geçtiğimiz yakın dönemde gerçekleştirilen hemen hemen tüm uluslararası emperyalist zirvelerde, AB toplantılarında temel gündem maddelerinden biri olarak ele alınan faşist Türk devletiyle ilişkiler sorunu, yine aynı emperyalist güçlerce “müttefikimiz”, “dostumuz”, “desteklemek zorunda olduğumuz, ortağımız” açıklamalarıyla noktalandı. Kuşkusuz emperyalistleri bu türden açıklamalar yapmaya iten temel etkenlerden biri coğrafyamızda derinleşen ulusal, sınıfsal ve toplumsal çelişkilerdir, bir kıvılcıma bakan devrim gerçekliğinin gün be gün yanıp tutuşmasıdır da.
Son bir iki haftada karşılaştığımız birkaç örnek bile faşist diktatörlüğün kanlı saldırılarında emperyalistlerin de payının olduğunu tüm açıklığıyla ortaya koymaya yeter. İşgal ordularının Güney Kürdistan’a dönük saldırılarının hava ve kara sınırlarını açan ABD emperyalistlerinin izni olmadan gerçekleştirilemeyeceği, KDP’nin işbirlikçilikte, kardeş kanı akıtmada bu kadar heveskar davranmasının ardında da yine aynı emperyalistlerin varlığını görmek mümkün.
Ortaya saçılan tüm suç ve pislikleriyle bir mafya-çete devletine dönüşmüş faşist TC’nin beslemesi eli kanlı katil tarafından HDP’ye dönük gerçekleştirilen katliam saldırısında yaşamını yitiren Deniz Poyraz’ın binlerce Kürt, işçi ve emekçinin omuzlarında uğurlandığı aynı saatlerde, Alman savunma bakanının gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretinde silah satışı pazarlıklarında derinleşilmesi, yine işgal saldırılarına canlı kalkan olmak için Almanya’dan Güney Kürdistan’a gitmek isteyen enternasyonal işgal karşıtlarına “Türkiye’yi kızdırmamak” adına çıkış izninin verilmemesi bu katliamlardaki emperyalistlerin rolünü göstermesi bakımından ibretliktir.
Yoğunlaşan çelişkilere, krizlere, saldırılara rağmen derinleşen devrim olasılıkları, bu olasılıkları realize etmek isteyen devrimci öncülerin kayıplar vermesini de kaçınılmaz kılıyor. Tıpkı MLKP MK üyesi Baran Serhat’ın yalınca ifade ettiği gibi: “zafere bedeller kapısından geçilerek varılacaktır”. Nitekim son bir haftada Rojava devriminin komünist genç öncülerinden Zilan Destan, HDP’li Deniz Poyraz, HPG komutanlarından Agit Şevger’in ölümsüzleşmeleri tam da bahsedilen bu bedellerdir. Şüphesiz her bedel içimizi acıtıyor, kinimizi biliyor; ancak hiçbir bedel karşısında “neden” sorularını sorarak içe dönüşü örgütleyemeyiz. Dersler çıkartabiliriz, ancak devrimin bedelsiz gerçekleşeceği ahmaklığına da düşüremeyiz kendimizi.
Yoğunlaşan çelişkiler, artan devrimci olanaklar karşımızda emperyalizmin tüm desteğini almış işgalci, sömürgeci faşist rejime karşı yürüttüğümüz onurlu mücadelede daha da fazla bedeller isteyecek, alıp götürecek bizden. Eğer birileri gibi başımızı devekuşu misali kuma gömmeyeceksek bu bedeller de kaçınılmaz olacak. Unutulmaması gereken faşizme karşı yürütülen mücadelenin aynı zamanda her düzeyde faşizmi sonuna kadar destekleyen emperyalizme karşı mücadele olduğudur da.
Ölümsüzlerimizi anarken, onların katliamında direk sorumluluğu olan emperyalizmle de ideolojik, politik ve pratik hesaplaşmamızı mutlaka yapmalıyız.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 8 Ekim 2021 tarihli Perspektif köşesi