Ekim’in son haftasında on binlerce kişinin protestoları eşliğinde İtalya’nın başkenti Roma‘da gerçekleştirilen ve dünyanın en büyük ekonomilerine sahip ülke ve devlet başkanlarının bir araya geldiği G20 Zirvesi’nde bir sonuç bildirgesi yayımlandı. Sonuç bildirgesi, emperyalist devletlerin kendi aralarındaki rekabetten dolayı gündeme aldıkları iklim krizi, Kovid-19 salgını gibi belli başlı konularda anlaşamadıklarını teyit etmekte.
61 madde içeren sonuç bildirgesinde dünya halklarının gözünü boyamak için sıralanan “küresel sağlık ve ekonomik krizin üstesinden gelmeye kararlıyız” gibi yuvarlak cümleler ve boş vaatler dışında somut bir şey yok. Daha önce yapılan emperyalist zirvelerde olduğu gibi, dünyayı nasıl talan edecekleri tartışmaları işin aslını oluşturduğu için, iklim krizi konusunda da burjuva kamuoyunun süslemeye çalıştığı gibi olumlu bir sonuç çıkmadı, çıkamazdı da.
Burjuva kamuoyunun ve sistem içi hareketlerin iklim krizi konusunda somut bazı kararlar çıkacağı konusunda yarattıkları algı ve beklentiler, özellikle sistem içi hareketleri hayal kırıklığına uğrattı.
Bildirgede yer alan, “Paris İklim Anlaşması’nın küresel sıcaklık artışını, sanayi devrimi öncesine oranla 2 derecenin çok altında tutma hedefine bağlılığımız devam ediyor ve bunu 2030 gündemine ulaşmanın bir yolu olarak 1,5 derece ile sınırlamaya yönelik çabalarımızı sürdürüyoruz.” ifadesi her şeyi özetliyor aslında. Çünkü somut bir çaba, adım yok. Somut adımlar atılmadığı için, küresel ısınmanın 2030’da 1,5 derecenin üzerine çıkacağı birçok kesim tarafından öngörülmekte.
Elektrik üretiminde kömürden aşamalı olarak çıkış için herhangi bir hedef dahi yok. Sadece gelecek yıla kadar yeni kömürlü elektrik üretim tesislerine uluslararası kamu finansmanı sağlanmasına son verilmesi taahhüdü var. Ki bu da hâlâ kömürlü yeni üretim tesislerinin finanse edilip teşvik edileceğini göstermekte. Çevre örgütlerinin kömür üretiminin derhal durdurulması veya en geç 2030’da tamamen durdurulmuş olması gibi taleplerine karşılık, yenilerinin finanse edilmeye devam edileceği sonucu çıkmış oluyor.
Küresel Karbon Bütçesi 2019 raporuna göre, kişi başına düşen karbon emisyonu miktarında ABD, Çin ve AB ülkeleri başı çekmekte. Yani iklim krizinin baş sorumluları ve G20 zirvesinin de temel aktörleri.
Bu yıl iç içe yaşadığımız kuraklık, seller, kasırgalar, büyük orman yangınları, kuruyan göller, eriyen buzullar gibi birçok etken ve yol açtığı açlık ve ölümler, küresel ısınma ve iklim kirliliğinden bağımsız değildir.
Emperyalist-kapitalist devletlerin dünyayı daha fazla nasıl talan edecekleri, işçi ve emekçileri nasıl daha fazla sömürecekleri, kapitalist sisteme karşı gelişen mücadeleleri ve ayaklanmaları nasıl bastıracakları tartışmalarını yürüttükleri bu kurtlar sofrası zirvelerinden dünya halklarının lehine somut kararlar çıkacağı beklentisi, iklim krizinin, küresel ısınmanın, Madagaskar’da 1 milyon insanın açlıktan ölmekle karşı karşıya kalması örneğinde olduğu gibi halkların yaşadığı yoksulluk ve sefaletin sorumlusu olan bu devletleri kutsamaktan başka bir şey değil.
Yapılması gereken, sokaktaki mücadeleyi, kitle hareketini yaşanabilir bir dünya için sınıf hareketiyle buluşturmak ve büyütmektir. Sosyalistler, devrimciler, bu sistemi yıkmaya odaklı bir bilinç ve hedef ile bu hareket içinde yer almalıdır.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 6 Kasım 2021 tarihli Avrupa Gündemi köşesi