İklim krizi, güncelliği ve aciliyetiyle bütün insanlığın ve yaşamın temel bir sorunudur. Dünyanın yaşanılabilinir geleceği tehlikede olduğu gibi krizin görünümleri bugünden hissedilmektedir. Kuraklık, yangınlar ve seller, buna bağlı olarak yaşam alanlarının ve ekosistemlerin çökmesi, yeni hastalıkların-epidemilerin ortaya çıkması vs. iklim krizininin yansımları olarak insanın önüne dikiliyor.
Bir dönemdir ekoloji mücadelesi ve iklim adaleti hareketi de toplumsal mücadele konularının başında geliyor. Özellikle de Fridays for Future gençlik hareketiyle küreselleşip lokal halini aşan iklim adaleti hareketi, egemenleri “bir şey yapma”ya zorluyor.
COP26’da resmi olarak, 100’ü aşkın ülkeden gelen çok sayıda devlet lideri, kamu temsilcisi, uzman ve bilim insanı, iki hafta boyunca küresel ısınmanın yol açtığı iklim değişikliğini, buna karşı mücadele yöntemlerini, devletlerin karbon azaltımı, “net sıfır” emisyon ve iklim finansmanı konusundaki hedefleri ve yapılanları masaya yatıracaklar.
Konferansa ev sahipliği yapan İskoçya’nın Glaskow kentinde gerçekleşen iklim adaleti eylemlerindeki konuşmalar ise zirvenin “iki yüzlülüğü”nü teşhir etti.
FfF lideri G.Thunberg: “İklim Konferansının iflas ettiği bir sır değil […] Bu Konferans güzel konuşmaların yapıldığı ve hoş amaçların açıklandığı bir PR (Halkla İlişkiler) etkinliği. Fakat aslında hepsi şu anki durumu korumak istiyor […] Bizim boş söz ve vaatlerden çok fazlasına ihtiyacımız var.”
“Fosil yakıtların bir geleceği yok” veya “Geleceğimizi savunalım” dövizlerinin taşındığı eylemde Filipinlerden Glaskow’a gelen Aktivist Mitzi Jonell Tan: “Bu Konferansta da büyük sözler ve vaatler açıklayan politikaları görüyoruz fakat gerçek sorunların çözümüyle ilgili değiller.”
Kenyalı aktivist Elizabeth Wathuti ise doğrudan emperyalist ülkelere seslendi: “Sorumluluktan kaçıyorsunuz [….]”
İklim aktivistleri geçmişte özellikle zengin ülkelerin iklim vaatlerini tutmadıklarının altını çiziyorlardı.
Dolayısıyla Glaskow ve bütün dünyada bir tarafta egemenler “boş vaat ve büyük sözler” söylerlerken genç kadınların öncülüğünde halklar sokaklarda kardeşleşme ve yaşanılabilinir bir geleceğin savunuculuğunda birleşik mücadeleyi güçlendirdiler.
Aslında küresel ısınma yüzyılımız bakımından 1,5 dereceyle sınırlı olması gerekmesine karşın, 2015 Paris İklim Mutabakatında egemenler 2 derecede anlaşmışlardı. Fakat BM’nin kendisi “eğer radikal bir değişim olmazsa” küresel ısınmanın yüzyıl sonuna kadar 2,7 dereceye kadar yükseleceğini öngörüyor.
Neticede gençlik ve halklar, konferansın “çözüm mercii” olmadığını biliyorlar. Bu bilinen gerçek, yaygın bir iklim adaleti hareketinin gelişiminin koşullarını daha da olgunlaştırmaktadır.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 12 Kasım 2021 tarihli Avrupa Gündemi köşesi