Bazıları için dördüncü dalganın devamı, bazıları için ise dördüncü ve beşinci dalganın iç içe geçtiği bir kışın öngünlerindeyiz. Pandeminin ikinci kışı aynı zamanda.
Kış ayları, yoksullar ve ezilenler için artan enerji fiyatları da dahil – özellikle de barınamayanlar bakımından – ağır geçiyor. Pandeminin sonuçları kışın emekçiler nezdindeki yıkıcılığını arttırdı. Herkes “ağır bir kış” bekliyor, sonuçlarından “korkuyor”.
Almanya Sağlık Bakanı Spahn “kış sonunda herkes ya aşılı, ya iyileşmiş ya da ölmüş olacak” derken – kendi zemininde aşı zorunluluğunu getirme meşruluğunu yaratma amacıyla da yapılsa – oranların gelişim yönünü özetlemiş olacaktı. Hakikaten de kış, artan vaka sayılarıyla birlikte dolup taşan hastaneler ile yeni kısıtlamalar ile karşılandı.
İnsanlık, içinde ayrıştığı yapısal toplumsal sınıflar olarak da emekçiler ile burjuvalar, pandemiyle yaşama “alıştı”. Pandemi koşullarında “çark döndürmek” kârlı bir iş olarak burjuvazi tarafından etkin kullanıldı. Burjuva devletler de pandemi koşullarını ezilenlere yönelik baskıcı burjuva diktatörlüğünü güçlendirmenin bir vesilesi yaparlarken, diğer tarafta aşağıdan yukarıya bir sermaye akışının, yani soygunun kaldıracına dönüştürdüler.
Birinci, ikinci ve üçüncü dalga pandemi neyi gösterdi?
Burjuva devlet, kapanmayı ve kısıtlamaları insan sağlığından doğru değil, tekellerin çıkarına bağlı olarak sağlık sektörünün “kaldırabilirliğine” göre gerçekleştirdi.
Büyük tekeller ve burjuvazi büyük mali desteklerle “ayakta tutulur” ve onların çıkarları esas alınırken, işçiler sağlıksız koşullar altında çalışmaya zorlandı, işsizler ve yoksullar, özellikle de yaşlılar “kendi hallerine” bırakıldılar. Öğrenciler maddi bir hazırlık olmaksızın “evden öğrenmeye” zorlandı. Güvencesiz işçilik gelişirken, belirsizlik büyürken, kiralar ödenmek zorunda kalındı, dahası temel gıda ve ihtiyaçlara zamlar yapıldı.
Büyük tekellerin güdümündeki “aşı üretimi”ne emekçiler güvenmedi. Tekeller ise “aşı üretimini” toplumsal bir sorun ve yükümlülük olarak değil, “özel mülkiyet” olarak devletlere satarak muazzam bir kâr aracına dönüştürdüler. Aşı adaletsizliği ortaya çıktı. Bazı ülkelerde birinci aşı henüz başlamamışken emperyalist ülkelerde üçüncüsü yapılmaya başlandı.
Sağlık sektörü ve piyasa ekonomisi kârı esas aldığından pandemiyi yenemedi, yenemiyor. Burjuva politika, burjuvazinin çıkarlarını esas aldığından pandemiyi bitirecek bir ekoloji ve ekonomi politika uygulamıyor. Ve insanlar inişleri ve çıkışlarıyla “yeni normal”e alışılmaya zorlanıyor.
Kapitalizmin “yeni normal”i budur. “Normal”e dönüşün kendisi şu anki düzenin “normal”leşmesidir.
Yeni dalga, aşılama oranlarına rağmen kış ile birleştiği ölçüde yıkıcı sonuçlar üreteceğini öngörmek zor değil.
Dördüncü dalga, yoksulluğu kadar sağlıksızlığı da beraberinde getirecek, sağlık krizini derinleştirecek, hastaneleri yetersiz kılacaktır.
Dördüncü dalga, söylenenin aksine aşıların hem etki bakımından, hem de nicelik bakımından yetersizliğini gözler önüne serecektir.
Dördüncü dalga, burjuva devletlerinin sınıf karakterini, işçi ve emekçi düşmanlığını, kontrol ve denetime dayalı yapısını daha yalın ortaya çıkartacak, aşı zorunluluğu, kontrol araçlarını ve polis gücünü geliştirecektir.
Dördüncü dalga, yeni kısıtlamalar ile birlikte kapitalizmin çelişkili varoluşunu bir kez daha açığa çıkartacak, çılgınlığını gözler önüne serecek.
Soğuk ve yıkıcı olduğu gibi yürekleri ısıtan bir kış olmasının da olasılıkları aynı “durum”a içkin. Önceki dalgalarda emekçilerin durumu kadar onların mücadeleci öznelerinin pratiklerinden de dersler çıkartarak yeni dalgayı karşılamak, kışı bahara bağlamanın önkoşuludur.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 26 Kasım 2021 tarihli Avrupa Gündemi köşesi