Avrupa Birliği’nin ekonomik, politik ve askeri politikasını belirmede büyük etkisi olan Almanya’da 26 Eylül’de yapılan genel seçimler sonrasında yeni koalisyon hükümeti kurma çalışmaları sonuçlandı. SPD-FDP-Yeşiller partilerinin üzerinde anlaştığı koalisyon protokolü kamuoyuna tanıtıldı.
Bu üç partinin hazırladığı sözleşmeye dair daha açıklanmadan kendi tabanlarından ve özellikle gençlik kesiminden eleştiriler, hayal kırıklıkları dile getirildi. Çünkü seçim çalışmalarında yapılan vaatler uçmuş ve programa girmemişti.
Burjuva partilerin seçim kazanmak için işçi ve emekçilerin önemli bütün sorunlarında, ekoloji alanında büyük vaatlerde bulunması ve sonrasında ise programını tekellerin çıkarlarına göre düzenlemesi her seçim döneminde başvurdukları bir yöntemdir. Ne de olsa seçim kazanılmıştır ve bir dört yıl daha halka hizmet adına ait oldukları burjuva sınıfa hizmette kusur etmeyeceklerdir.
6 Aralık’ta resmen kurulması öngörülen yeni hükümet programı niteliğindeki sözleşme, içte sermayenin çıkarlarını ve dışta da Alman emperyalizminin çıkarlarını güvenceye almaktadır. Sistemin, devletin sürekliliğini sağlamak, bankaları, tekelleri korumak için gerekli önlemleri almak, temel hedefidir.
Koalisyon sözleşmesi, işçi ve emekçiler için göz boyamanın ötesinde bir değişiklik getirmemektedir. Örneğin milyonlarca yoksulun geçim kaynağı olan “Hartz IV” adlı sosyal yardımın adını “Bürgergeld” olarak adlandırmak, toplumda negatif bir çağrışımı olan bu kavramı değiştirmekten öte bir şey değildir. 2022 için somut olarak öngörülen sosyal yardım artışı aylık 3 Euro’dur. Enflasyon oranı %5’i aşmış olmasına rağmen.
Dış politikada da bir değişiklik yok. Örneğin Türkiye’ye yönelik bazı eleştirilerin yanı sıra, “Türkiye’yi Avrupa Birliği’nin ve NATO’nun önemli bir ortağı olarak değerlendirmekte ve AB-Türkiye diyaloğunu sürdüreceğiz” denilmektedir. Yani Merkel hükümetinin izlediği devlet politikası geçerlidir.
Koalisyon sözleşmesinde yetersiz de olsa olumlu olarak nitelenebilecek olan asgari ücretin saatte 12 Euro’ya yükseltilmesi hedefidir. Çifte vatandaşlığın mümkün olması, vatandaşlığa geçişin kolaylaştırılması, iltica sürecinin hızlandırılması gibi vaatlerin ne kadarının pratikte gerçekleşeceğini bu dört yıl gösterecektir. Ancak ne iltica başvurusu yapanların gönderildikleri ve insanlık dışı yaşam koşullarının olduğu kamplarda ne de mültecileri zorla geri göndermede (bu yılın ilk yarısında 5 binden fazla insan sınır dışı edildi) bir değişiklik öngörülmüyor.
Yeni kurulacak hükümetin enerji, çevre ve iklim konusundaki hedefleri şimdiden hayal kırıklığı yarattı. Kömür tüketiminin 2030 yılı itibarıyla sıfırlanmasının ideal olduğu, 2030 itibarıyla toplam elektrik tüketiminin yüzde 80’inin yenilenebilir enerjiden elde edilmesi gibi hedeflerin somutlanmaması ve bir takvime bağlanmaması, iklim kirliliğinin ve küresel ısınmanın devam edeceğini gösteriyor.
Yeni kurulacak hükümetten büyük beklentiler içine girmek, kapitalizmin işleyiş yasasını görememektir. Oysa gemi aynı gemi. Baş kaptan SPD şimdiye kadar da iktidar ortağıydı. SPD diğer iki (Yeşiller ve FDP) yardımcı kaptanla birlikte aynı gemiyi yürütmeye devam edecektir.
Almanya tarihi, işçi ve emekçi dostu görünen SPD’nin iktidara geldiğinde işçi ve emekçi haklarını tırpanlayan politikaları hayata geçirdiğine defalarca tanıklık etti. Bunun en bariz örneği ise Agenda 2010 ve Hartz yasaları oldu.
Kazanılmış hakların korunması ve kazanılacak haklar şimdiye kadar olduğu gibi, ancak örgütlü mücadele ile olacaktır.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 3 Aralık 2021 tarihli Avrupa Gündemi köşesi