Bir 25 Kasım’ı daha geride bırakırken kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin süreklileşmesinin ne kadar elzem olduğu görülüyor.
Dünyanın her yerinde görüngü değişse de gerçek değişmiyor. Kadına, LGBTİ+lara yönelik şiddet artarak devam ediyor. Kapitalizmin krizinin derinleşmesi ile kadınlar yaşamın her alanında baskı, şiddet, erkek egemen gerici yasa ve uygulamalar ile kuşatılmaya çalışılırken; kadın özgürlük mücadelesinin meşruluğu ve saygınlığı daha fazla artıyor.
Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddete Karşı 16 Günlük Aktivizm kampanyasının 30. yıldönümünde yapılan açıklamada, Mart ayından bu yana aile içi şiddet, çocuk yaşta evlilikler, insan ticareti, cinsel sömürü ve istismarda (tecavüz) küresel bir artış olduğu belirtildi. Aynı açıklamada her beş mülteci veya ülke içinde yerinden edilmiş kadından birinin cinsel şiddete maruz kaldığı söylendi.
Cins çelişkisi temel bir çelişki olarak daha fazla keskinleşirken; aynı zamanda toplumu da kadın özgürlük mücadelesinde saf tutanlar ve karşısında gerici temelde konumlananlar olarak ayrıştırıyor, saflaştırıyor.
Geride bıraktığımız 25 Kasım eylemleri bu durumun en fazla yansıdığı alanlardan biri oldu. Erkek egemenliğinin kadına yönelik her türlü şiddetine karşı kadınlar sokağa akarak cins isyanını açığa çıkarırken erkek egemen düzenin şiddet çarkları da kadınlar için döndü.
Türkiye ve Kürdistan’da Faşist Saray rejiminin her türden saldırı tehdidine rağmen kadınlar büyük bir kararlılık göstererek sokakta olma inadını barikatları aşarak gösterdi. Bu yıl 25 Kasım eylemleri; hem yaygın hem kitlesel hem de militandı. Barikatları aşarak kapitalist erkek egemen sisteme öfkesini haykıran kadınlar, LGBTİ+’lar; toplumsal mücadelenin asla göz ardı edilemeyecek çok önemli bir dinamiği olduğunu bir kez daha gösterdi.
Yapılan eylemlerde yeni bir düzen arayışını ifade eden sloganlar öne çıkarken, aynı zamanda şiddete karşı mücadelenin süreklilik kazanmasına yönelik mesajlar verildi.
Dünyanın birçok yerinde gerçekleştirilen 25 Kasım eylemleri oldukça kitleseldi. Haftaya yayılan eylemlerde kadınlar kürtaj yasağına, İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline, göçmen kadınlara yönelik artan şiddete, yoksulluk ve gelir eşitsizliğine karşı öfkesini dile getirdi.
Başta Fransa, Almanya, İtalya olmak üzere Avrupa ülkelerinde kapitalizmin krizinin pandemi döneminde daha fazla boyutlanması kadına yönelik şiddeti de daha fazla arttırdı. Örneğin bir yıl içerisinde Fransa’da özellikle ev içi şiddet yüzde 10 düzeyinde artarken, Almanya’nın bazı kentlerinde bu oran yüzde otuz beş dolayında oldu. Geride bıraktığımız Eylül, Ekim aylarında gerçekleştirilen kürtaj karşıtı eylemlerin rüzgarını da arkalayan kadınlar şiddete karşı mücadelenin sürekliliğine işaret etti aynı zamanda. İtalya’da yüz bin kadın alana çıkarken, Fransa’da yapılan 25 Kasım eylemine on binlerce kadın katıldı. İsviçre’de 16 güne yayılan 25 Kasım eylemleri ile şiddete karşı mücadelenin bir gün ile asla sınırlanmayacağı mesajı verildi. Fransa’da 25 Kasım’ın öngününde yapılan eyleme on binlerce kadın katılırken; Almanya’nın birçok merkezinde 25 Kasım eylemlerine binlerce kadın katıldı. Şiddete, baskıya daha fazla maruz kalan mülteci kadınların 25 Kasım eylemlerine katılımının epey fazla olması da dikkat çekici idi.
İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline karşı büyüyen, kürtaj hakkı için, kadına yönelik şiddete karşı devam eden ve 25 Kasım eylemleri ile taçlanan süreç, kadın özgürlük mücadelesinin meşruiyetinin çok daha fazla artacağının göstergesi oldu.
Bu 25 Kasım süreci de bir kez daha kadına yönelik şiddetin kapitalizmin krizinden bağımsız olmadığını; şiddete karşı mücadeleyi büyütmenin yolunun ise, erkek egemen düzeni hedef alarak, kadın özsavunmasını geliştirerek, kadınlara karşı adeta cins kırımını alan bu savaşa karşı silahlanmaktan geçtiğini gösterdi.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 10 Aralık 2021 tarihli Sosyalist Kadın köşesi