Dilan S, (17) Berlin’de, sırf annesi ile telefonda Türkçe konuştuğu için ırkçılar tarafından hastanelik edilene kadar dövüldü, polis önce ırkçı saldırıyı basına ‘Maske tartışması’ olarak açıkladı. Basında çıkan ilk haberler Dilan’ın maske takmadığı için saldırıya uğradığı yönündeydi.
Dilan’ın sosyal medya aracılığıyla olayın gerçek yüzünü açıklamasıyla polis önceki anlatımını geri çekmek zorunda kaldı, saldırganları ifadeye çağırdı, fakat yine de serbest bıraktı.
Saldırı Dilan’da “beyin sarsıntısı, mide travması, vücudunda morluklar ve ezikler, ayrıca hem vücut hem de psikolojik” travmaya yol açtı.
Hastaneden yaptığı görüntülü açıklamada şu soruyu sordu: “Şunu anlayamıyorum, sene 2022’de bile böyle insanlar bu gezegende var olmaya devam edebiliyor. Ve şunu anlamıyorum, Polis ve medya neden gerçeği yazmıyor? Neden gerçeğe takla attırıyor?”
***
Daha öncesinden de başlayarak zaten faşist hareket bir aktif saldırı hattına girmişti. Neofaşizm burjuva politikanın “olağan işleyişi”ne dahil olur ve “meşru” kılınırken, militan faşist yapılanmalar da gelişti, özellikle de karşılıklı destek yoluyla askeri kamplarda eğitim olanakları sunarak ve askeri mühimmat sağlayarak ordulaşmaya girişti, bu doğrultuda katliamlar gerçekleştirdi. Aynı süreç içerisinde özellikle de Almanya ve Fransa’da polis, istihbarat ve ordu içerisinde faşist generaller ve memurlar ile ilgili sayısız skandal ortaya çıktı.
Faşist yükselişin ana hedefinde de göçmenler var.
Almanya’da dokuz göçmenin yaşamını yitirdiği Hanau katliamıyla “yeni bir boyut”a ulaşan göçmenlere karşı savaş/saldırı, yeni faşist hareketin birleşik zeminde nasıl geliştiğini de gözler önüne sermişti.
Hanau katliamı – tıpkı Dilan gibi – özellikle göçmen gençler bakımından sarsıcı oldu ve oluyor. Ne kadar Almanya’da doğup büymüş, okumuş-çalışmış olsalar da “buraya ait” olamamayı temsil ediyorlar. Bu durum, göçmen gençliğin kitlesel antifaşist isyanına kapı aralıyor.
Polis kurumsal bir yapı olarak faşistleri aklama, olayların siyasi-ırkçı yönünü gizleme yolundan ilerliyor. Hanau katliamının ilk günlerinde de olayı “psikolojik” bir vaka olarak tasarlamış ve haberleştirmişti. Mücadele katliamın ırkçı faşist bağlantılarını ortaya çıkarmıştı. Aynısı NSU katliamlarında da yaşanmıştı, aileler suçlanmış, olaylar kriminal vakalar olarak sunulmuştu.
Dilan’ın ifşası polisin faşistleri aklama faaliyeti ile medya işbirliğini teşhir etmiş, olayın gözden geçirilmesini sağlamıştı.
Fakat – tıpkı ikinci yıldönümünün öngünlerinde olduğumuz – Hanau katliamı davasında olduğu gibi adil yargılanma ve adalet, Alman yargısı eliyle değil, göçmenlerin özsavunması ve yerli işçi-emekçi, kadın ve gençler ile ortak mücadelesi sonucu kazanılacaktır.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 18 Şubat 2022 2022 tarihli Avrupa Gündemi köşesi