- Münih Güvenlik Konferansı geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirildi. Türkiye’nin Savunma Bakanı Hulusi Akar ve İstanbul Büyük Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun katılımıyla temsil edildiği konferansa Rusya, uzun yıllar sonra “Güvenlik Konferansı’nın transatlantik (ABD, AB ve NATO) güçlerin toplantısı” haline dönüştüğüne vurgu yaparak katılmadı. Çin ise Dışişleri bakanı düzeyinde toplantıda yerini aldı.
Güvenlik Konferansı’nda bu yıl, Rusya, Ukrayna ve diğer emperyalist güçler arasında yaşanmakta olan kriz damgasını vurdu. İngiltere başbakanı Jonhson, -Çin’in daha Ukrayna krizi üzerinden Rusya’ya açık destek vermediği bir süreçte- “Ukrayna işgal edilirse, şok tüm dünyada yankılanacak ve bu yankılar Doğu Asya’da, Tayvan’da duyulacak” diyerek emperyalist dalaşın sadece Rusya’yla değil, aynı zamanda Çin’le de yaşandığını/yaşanacağını açıkça ifade etmiş oldu. Bu tehdit karşısında Çin dışişleri bakanı Wang Yi ise gardını alarak “Bir büyük güç soğuk savaş zihniyetini yeniden canlandırıyor, bloklar arasında gerilim inşa ediyor” dedi.
ABD ise Konferans’ta bir yandan Rusya üzerindeki genel tehditlerini sürdürürken, esas konsantreyi müttefiki konumundaki, fakat kendi emperyalist çıkarları temelinde hareket etme eğilimi de güden AB emperyalistlerinin “kulağını çekmeye” verdi. Trump karşısında girilen seçimlerde siyahi olması, “demokratlığı” ve “zekiliği” parlatılan ABD başkan yardımcısı Kamala Harris’in Münih’te yaptığı “Avrupa güvenliği tehdit altında ve NATO, barış ve güvenliğin teminatıdır” açıklaması başka türlü izah edilemez.
Deyim yerindeyse İngiltere başbakanının ağzından Çin’i de içine alacak daha geniş bir savaş çığırtkanlığı salonu sararken, ABD temsilcileri ise yukardaki gibi örtük tehditlerle NATO içerinde yer alan değişik ülkeleri hizaya çekmeye çalıştı. Zira emperyalist güçler arası artan rekabet ve hegemonya mücadelesinden kaynaklı olarak ABD, bir yandan Çin ve Rusya’yı hedeflerken, bir yandan da müttefiki gördüğü güçlerin “başıboş” takılma döneminin son bulduğunu ilan etmeye çalıştı.
Ukrayna krizi, farklı emperyalist bloklar arasında gelecekte yaşanabilecek daha da büyük kriz ve savaş ihtimalinin belirginleşmesine de hizmet eder nitelikte. Hatta yaptığı kimi tehdit ve savaş kışkırtıcı açıklama ve askeri yığınaklarla emperyalist ABD’nin süreci hızlandırmaya çalıştığı da söylenebilir. Biden’ın Ukrayna ve Gürcistan’ı hızla NATO’ya katmak istemesi ve Hint-Çin denizine askeri yığınak yapması bunun işaretleridir.
Biden’ın Mart 2021’de açıkladığı Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’inde, Çin’i “stratejik bir tehdit”, Rusya’yı ise “sistem içinde güven ve istikrarı bozucu bir güç” olarak nitelendirilmiş, yine Haziran 2021’deki NATO liderler zirvesinde Rusya’nın eylemlerinin Avrupa için “yakın tehdit”, Çin’in yükselişi ise “büyüyen bir güvenlik sorunu” olarak ilan edilmişti. Bugün Ukrayna krizine bu pencereden bakıldığında aslında küçük kapışmalarla, daha da büyük kapışmanın yolunun döşendiğini görüyoruz.
Kapitalizmin eşitsiz gelişme yasası ve rekabet kaçınılmaz olarak emperyalistleri karşı karşıya getirmekte. Paylaşılmış alanların yeniden paylaşımını isteyen emperyalistlerle, var olan üstünlüğünü yitirmek istemeyen ve yeniden paylaşımı reddeden emperyalistler arası çatışma bir noktadan sonra gerçek bir dünya çaplı emperyalist savaş tehdidi biçimini alır.
Hiçbir yerel, bölgesel veya dünyasal emperyalist-gerici savaş, halkların, işçi sınıfı ve emekçilerin yararına değildir. Tam tersine emperyalist savaş onlar için ölüm ve yıkım anlamı taşır. Bunun için hiçbir emperyalist güce yedeklenmemek, tersine emperyalist savaşa karşı savaşa durmak seçilecek yegane doğru yoldur.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 25 Şubat 2022 2022 tarihli Avrupa Gündemi köşesi