25 Mart’ta Avrupa ve dünya çapında iklim grevi var.
Fridays for Future ile genelleşen ve küreselleşen iklim isyanı, dört yıldır kesintisiz sürüyor.
Kürsel iklim isyanı, doğanın kapitalist talanını da içeren ekolojik yıkıma karşı iklim adaleti ve ekolojik dönüşüm odaklı bir mücadele alanı olarak devrimci sosyalistlerin de temel bir gündemi olmaya devam ediyor.
Nihayetinde, kapitalizmin varoluşsal krizi, iklimin ve ekolojinin geri dönüşümsüz bir biçimde yıkılışıyla da karakterize oluyor.
Bilindiği üzere küresel iklim isyanında üç temel eğilim belirginleşmişti.
Birincisi; artık inkar edilemeyecek iklim krizi ve gelişen ekoloji hareketinin baskısıyla uluslararası tekeller ve onların siyasi temsilcilerinin “yeşil”ciliğiydi. Uluslararası basın, bütün kültürel hegemeonya araçlarını devreye sokan bu eğilim kendisini tekellerde “greenwashing” biçiminde gösterse de siyasi alanda en yalın haliyle “Yeşil” partilerin iktidarlaşması veya güçlenmesinde karşılığını buldu.
İkincisi; doğrudan burjuvazinin “yeşil”ciliğine karşı çıkan, fakat kendisi de burjuva hegemonyanın dışına çıkmayı başaramayan, reformcu ekolojist eğilim. Doğrudan eylem, Paris Mutabakatının uygulamasında ısrar gibi fiili alanda ve isyanda belirleyici eğilim olarak öne çıkarken sunduğu çözümler kapitalist ufkun içerisinde. Burjuva ideolojinin bunalımıyla birleştiği ölçüde özel tipten bir kısır döngü içerisinde olan bu eğilim halk gençliğinin çelişkili varoluşunu da temsil ediyor. Bir tarafta burjuva ideoloji tarafından düzenin dışına atılırlarken çözüm üretemedikleri için yeniden düzene bağlanmaktadırlar.
Üçüncüsü; iklim adaleti ve antikapitalist talepler ile ortaya çıkan, burjuvazinin çözümsüzlüğünü kavrayan ve yerine sosyalizmi koyamasa da kapitalizmin aşılması gerektiğini bilince çıkarmış, ekolojik krizin sorumlusu olarak sorumsuz politikacıları değil, karbona dayalı kapitalist üretim tarzını tanımlayan ve “iklimi değil, sistemi değiştir” sloganını yükselten eğilim.
Kuşkusuz devrimci sosyalistler bu eğilimin bir bileşenidirler.
Fakat bu eğilimde göçmen emekçilerin ve gençlerin rengi, katılımı ve eylemi, yoksulların ise oransal katılımı zayıf. Bu eğilimin gelişiminin ve egemen hale gelişinin önünündeki temel engel.
Göçmen demokratik kurumların isyana ve ekoloji hareketine duyarsızlığı, eylemlere ve platformlara etkin katılım eksikliği ise giderilmesi gereken temel bir sorun olmaya devam ediyor.
Özellikle toplumsal mücadelelerin iç içe geçtiği şu süreçte üçüncü eğilimin gelişmesi, başkaca mücadele alanlarıyla birleşik zeminde ilerlemesi stratejik.
Örneğin Ukrayna’da derinleşen emperyalist savaş, enerji sorununu yeniden gündeme getirirken, yenilenebilir ekolojik enerji kaynaklarına geçiş “olağanüstü koşullar”dan doğru erteleneceği sinyalleri bizzat Almanya’nın Yeşil Parti’nin de bileşeni olduğu koalisyon hükümetince verildi. Yenilenebilinir ekolojik enerjiye geçiş yerine monarşist oligarklar rejimi Katar’la alternatif enerji sözleşmesine gidiliyor. Bu bağlamda “geçiş ülkesi” olarak TC’yle ilişkiler yeniden düzenleniyor.
Emperyalist savaşa karşı mücadele, ekolojik mücadele ve faşizme karşı mücadele iç içe yürütülmesi gereken, kesimselliğin aşılıp bütünlüklü bir mücadele ihtiyacını ortaya koyan bir tarihsel moment. Bu bütünlük ancak devrimci sosyalistlerin de dahil olduğu üçüncü eğilime içkindir.
Ekolojik yıkım sonucu göç ve mültecilik yine ekolojik yıkım-savaş-göç üçgeni içinde sıkışmış milyonların bir gerçeği olmaya devam ediyor.
Ekoloji hareketinin, özelde de iklim isyanının göçmen emekçilerinin ve gençlerinin katılımına, yoksulların siyasi öznelerinin müdahalesine ve üçüncü eğilimi büyütmelerine ihtiyacı var. Tersinden devrimci sosyalistlerin ekoloji hareketiyle daha yakın bir ilişki, birleşik bir mücadele kurma zorunluluğu var.
Bu zorunluluk eyleme dayalıdır ve sokakta gelişecektir. Devrimci sosyalistler, bu zorunluluğu hissetmeli ve küresel iklim isyanını büyütmek için iklim grevine etkin katılmalıdır.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 25 Mart 2022 tarihli Perspektif köşesi