ABD ve Rusya emperyalistlerinin çıkar çatışmasının sonucu olarak patlak veren Ukrayna’daki emperyalist savaş sürerken sömürgeci faşist Türk devleti, emperyalist savaş koşullarından da yararlanarak Kürdistan’a kapsamlı bir saldırı başlattı.
Geçen haftaki Avrupa Gündemi köşesinde AB emperyalistlerinin Türk devletinin işgal saldırıları karşısındaki tutumunu mercek altına almış, Rusya’nın Ukrayna’daki işgal saldırılarına, Ukrayna’ya her türlü destek vererek karşı duran AB emperyalistlerinin söz konusu Kürdistan olunca bir kınama dahi yapmadıklarını belirtmiştik.
Sömürgeci faşist Türk devletinin KDP ile iş birliği yaparak Rojava’yı dört bir taraftan kuşatma altına alması, sürekli bombardıman ve işgal saldırılarını sürdürmesi, Başur Kürdistan’ın çok kapsamlı ve kimyasal silahları da içeren işgal saldırılarını maruz kalması karşısında Avrupa’daki komünistler, ilerici, devrimci güçler, Kürdistanlı ve Türkiyeli devrimci güçler yeterince bir tepki ortaya koyamamaktadır.
İşgal saldırısı karşısında PKK kitlesi sürekli eylem halinde oldu. Hatta bir seferberlik halinden bile bahsedilebilir. Geniş Kürdistanlı kitlenin tüm çağrılarına rağmen bu çağrılara gerektiği gibi katılamaması bu gerçeği değiştirmez.
Komünistler dahil ADGB bileşenleri ve bir bütün olarak ADGB’nin kendisi esasen ilgisiz kaldı. Dayanışmacı pratiğinde bile yetersiz kaldı. Birçok yerde ADGB bileşenleri bile katılmadı. Katılanlar da çok sembolik bir katılım gösterdi.
PKK önderlerinden Murat Karayılan’ın “Bu ölüm-kalım savaşıdır” diye tanımladığı bir süreçte, Kürdistan dağlarında komünist ve devrimci güçlerin büyük bir fedakarlıkla direnen PKK gerillasıyla omuz omuza savaşmaya devam ettiği koşullarda Avrupa’da direnişi sahiplenme ve duyarlılık, bu direnişle ilişkilenme düzeyi çok ama çok zayıf.
Dahası Avrupa’daki savaş karşıtı güçlerin önemli bir kesimi, ABD ve AB emperyalistlerinin yedeği durumuna düşerek, Rusya’nın Ukrayna’daki işgal saldırılarına karşı tepkilerini ortaya koyarken söz konusu Kürdistan olunca derin bir sessizliğe gömülmüş durumdalar.
Bu tablo kabul edilemez.
Türkiyeli devrimci, sosyalist güçler ve PKK dışındaki Kürdistanlı güçler, dayanışmacı değil, sürecin öznesi olmalı. Sosyalistler de bu sürecin öznesi olduğundan kendi özgüçleriyle de harekete geçmelidir.
AVEG-KON’a bağlı, Fransa’da faaliyet yürüten Türkiyeli Göçmen İşçiler Kültür Derneği’nin (ACTIT), pankartını, dövizini alıp sokağa çıkması, sınırlı güçlerle de olsa Paris sokaklarında bildiri dağıtımı yapması, Fransa işçi ve emekçilerini Kürt halkıyla dayanışmaya çağırması, işgal karşıtı hareketin enternasyonal parçası olması sorumluluğunu hatırlatması, içinde bulunduğumuz süreçte çok çok anlamlı ve değerlidir.
Öznelleşmek, Avrupalı kurum ve kuruluşları katma çabasında da gösterilmeli. Göçmen örgüt ve kurumları her ülkede yerli kitleye ve demokratik kurumlarına çağrı yapmanın ötesinde süreci birlikte örgütlemek konusunda da kendilerine bir rol biçebilmeli.
Türkiyeli ve Kürdistanlı göçmen örgütleri, Avrupalı antifaşist, anti emperyalist savaş karşıtı güçler, ADGB, gerekli koordinasyonu sağlayarak üzerlerindeki “uyuşukluk hali”ni terk ederek ABD-AB emperyalistlerine, NATO’ya, işgalci Türk devletine karşı cepheden tutum almaları ertelenemez bir görevdir.
Dahası, işgal saldırılarına karşı Avrupa kentlerinde hemen hemen her gün süren eylemlere bayrağını, dövizini, pankartını alarak, tam bir seferberlik ruhuyla katılım sağlamak, yaşamsal önemde devrimci bir görevdir.
Çok açık ki, Avrupa’da da işgal saldırılarına karşı süren direniş etrafında kenetlenme, AB emperyalistleri üzerinde baskı ve basıncı büyütme göreviyle yüz yüzeyiz.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 20 Mayıs 2022 tarihli Perspektif köşesi