BEKSAV Lozan’daydı. Tiyatro İmge’nin Avrupa turnesi kapsamında, AVEG-KON’a bağlı İGİF (İsviçre Göçmen İşçiler Federasyonu), “Benim Adım” adlı oyununu Lozan’da gösterime sundu.
Biz 12 Eylül öncesi, süreci ve sonrasında gündemimizi işgal eden Duygu Asena’nın “Kadının Adı Yok”tan bugün Ayşenur Demir’in yazmış olduğu ve oynadığı “Benim Adım” oyunu kadın mücadelesinde kadının adı var ve kadının iradeleşmesi noktasına taşınmıştır.
“Benim Adım” oyunu kadın mücadelesinin sanatsal cephede bize bir yansımasıdır. Oyun BEKSAV’ın bir kolektif sanat ürünü ve politik sanattaki ısrarın sonucu olarak kendine yer bulmuştur. Bu anlamıyla da kadının iradeleşmesinin önemli bir boyutunu da sergilemektedir.
Sergileniş yönünden sokak tiyatrosu ve oyunun güçlü bir sahnelenmesi söz konusudur.
Tek kişilik ve tek sahnelik ama oyun karakterinin sahneye güçlü bir sergilenişi olan oyunun ana karakteri Meryem’dir. Meryemin hayatında derin izler bırakan, kendisiyle birlikte dört kadının hikâyesi ustaca anlatılıyor “Benim Adım” oyununda. Dört kuşak kadın figürü ve gerçeği ile karşı karşıyayız. Bunlar Deli Hatça, Gülsüm, Ayşe ve Meryem’dir.
Adından da anlaşılacağı gibi Deli Hatça tam bir deli. Dağlarla uğraşıyor, türküler söylüyor. Üstelik bu türkülerden dolayı adı kötü Hatça ve kirli Hatça’ya bile çıkıyor. Ama banamısın demiyor. Tarla kuşlarını nenesinin ayakkabısına bağlamak da pek akıllı işi olmasa gerek. Tabii hakkını da vermek gerekiyor. Deli Hatça erkekliği sorguluyor. Bize ve topluma bütün öğretilmiş olana savaş açıyor. İşte bu kapitalist düzen de asıl sorgulanan/sorgulayan ve savaş açana deli diyor.
Gülsüm dört kadın karakterinin içinde tek nefes alabilendir. Meryem Gülsüm için veya Gülsüm üzerinden özsavunma uyguluyor ve kadınlara özsavunmaya geçmeleri mesajı veriyor. Kendi yaşadıklarını kızı ve başka kadınlar yaşasın istemiyor. Erkek egemen sistemden kurtuluşun ve kızını şiddetten kurtarmanın yolunu kendini feda ederek kocasını öldürüyor. Kocasının şahsında erkekliği, erkek egemen zihniyeti ve devleti öldürüyor. Bunlar artık Meryem’in hayatında bir yer işgal etmiyorlar. Meryem yaşamında her şeye katlanmış, bütün olanlara göz yummuş ve çok nadir bir zamanda direnmiş bir kadın. Meryem kendi yaşadıklarının isyanını ve direncini kızı söz konusu olunca YETER diyor. Acılı hikâyesinin son bulmasının ancak bütün kadınların özgür olmasıyla mümkün olduğunu işliyor.
Kadına dönük her türlü şiddeti, tecavüzü, tacizi, bütün bastırılmış kadın kişiliği ve cinsel kimliğine dönük saldırıları oyun gücüyle anlatıyor. Ancak izlediğimiz oyun veya hikâyede bütün gerçekler sert bir tokat gibi suratımıza çarpılıyor ve çıplak gerçekle yüzleşmemiz sağlanıyor.
Her kadında, sağımızda solumuzda yaşadığımız ve hatta yaşattığımız kadınlara dönük kimlik ve cinsel saldırıyı bütün benliğimizde duyuyor ve hissediyoruz. Bunun için “BENİM ADIM” kadınların kendi kimlikleri için, kendi bedenlerine kendilerinin sahip olmaları için, cinsel ve toplumsal varlığı üzerinde kendisi/kadın olarak var olmak için verdikleri özgürlük mücadelesinin oyunudur. Bu kadının her şeyden önce kendisinin/kadın olarak cesurca ve kendi gerçekliğiyle yüzleşmesi, iradeleşmesi ve bunun mücadelesini vermesi gerektiğini gösteriyor. Bu hikâye bütün kadınların çıplak gerçeği ve hikâyesidir. Hayatın her alanında var olan kadınlar bir de kendileri için var olduklarında ve irade olduklarında, kendileri için umudun var olduğunu gösteriyor.
Ben oyunu başarılı buluyorum. Bunun için BEKSAV-Tiyatro İmge’ye teşekkür ediyorum; yazan ve oynayan Ayşenur Demir ve yönetmen Ahmet Uçar’a teşekkür ediyorum. Ayrıca bizi bu başarılı oyunla buluşturan organizatör AVEG-KON ve İGİF’e de teşekkür ediyorum.
Kadın sorununda genel olarak biz hep kaba gerçeği “görmüş” ve durum tespiti yaptık. Kadın ve erkeklerde kadına dönük şiddet konusunda bir bilinç sıçraması geliştirmeyi fazla beceremedik. Bunun için bugün halen yoğun olarak kadına dönük her türlü şiddet, cinsel saldırı ve kadın cinayetleri bütün hızıyla işlenmektedir. Oyun bir çıplak gerçeğe işaret ediyor. Kadınlara korkularınızla yüzleşin, eşitsizliğe ve şiddete karşı savaşma cesaretini kuşanın mesajı veriyor ve çağrısı yapıyor.
Sadece kadınlar mı? Hem kadın kimliği saldırıya uğrasın ve hem de bu savaşta tek başına olsun. İşte asıl adaletsizlik burada. Mevcut şiddet, tecavüz, taciz, cinayet, sömürü ve benzerinin iki tarafı vardır. Sistem ve devleti dışta tutarak kabaca ezen cins erkek ve ezilen cins kadın çelişkisi kabaca yaşanmaktadır. Bu açıdan kadınları mağdur eden taraf erkeklerdir genel olarak. O zaman bu sorun ve çatışma aynı zamanda bir erkek sorunudur da.
Kadına dönük cinsel şiddetin ana kaynağı erkektir. Erkek egemen sistemdir, zihniyettir ve devlettir. Bu açıdan kadın sorunu özü itibariyle sınıfsaldır. Bu kaynak kurutulmazsa kadının kurtuluşu söz konusu olamaz ve kadının kurtuluşu yoktur. Bu bakımdan elbette bir devrim veya toplumsal alt üst oluş sorunudur. Ama her şeyi devrime ve devrim sonrasına ertelemek doğru değildir ve bir kaçış vesilesidir. Bu güncel olan görev ve sorumluluklarımızı yerine getirmekten bir kaçıştır. İşte bu anda ve durumda esas görev kadınların vereceği etkileyici ve sonuç alıcı mücadeleye düşmektedir.
Bu oyun aynı zamanda erkekleri gerici ve çağdışı zihniyetiyle, egemen zihniyet ve şiddete dayalı devletle; davranış, tutum ve bütün halleriyle yüzleşmeye ve değişime yol açtığında görevini yapmış olur. Ben bu mesajı verdiğine inanıyorum.