Keskinleşen ekonomik koşullarla birlikte dünyanın değişik yerlerinde burjuva iktidarlar, daha otoriter sistemlere geçiyor. Avrupa’nın değişik ülkelerinde radikalleşen işçi eylemleri ve grevlere karşın burjuvazinin cevabı daha baskıcı yönetim biçimleri oluyor. Bu gelişmenin bir örneği olan İtalya’da 25 Eylül seçimleri öncesinde yapılan anketlerde yüksek oy oranları bekleyen faşist ve aşırı sağcı partiler, yeni başkanlık sistemiyle daha baskıcı yönetim biçimine geçmek istiyorlar.
Anketlerdeki oy oranlarını koruması halinde İtalya’nın yeni başbakanı olması öngörülen faşist “İtalya’nın Kardeşleri” (Fdl) lideri Giorgia Meloni, “cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini” daha dolaysız demokrasi olarak savunsa da yeni sistem özünde Türkiye’deki ya da Macaristan’daki antidemokratik ve baskıcı başkanlık sisteminden farkı olmayacağı ortadadır.
Basında çıkan haberlere göre, faşist İtalya’nın Kardeşleri’nin (Fdl), aşırı sağcı Lig ve Haydi İtalya ile birlikte hazırladığı hükümet programına başkanlık sistemini şimdiden eklemiş bulunuyorlar. Seçime ittifak olarak giren 3 partinin son anketlere göre oy arını yüzde 45 civarındadır. Eğer seçim sonuçları anketlerle aynı çıkarsa, mevcut seçim sistemi gereği bu partiler parlamentoda üçte ikilik bir çoğunluğa ulaşabilirler ve bu durumda başkanlık sistemine referanduma dahi ihtiyaç duymadan geçebilirler.
Avrupa burjuvazisi, sertleşen ekonomik koşullarla birlikte artan enflasyona paralel olarak keskinleşen sınıf savaşımlarına karşı çok yönlü önlemler almaya çalışıyor. Son aylarda gelişen grevlere ve işçi eylemlerine azgınca saldırarak bu eylemlerin gelişmesini önlemeye çalışıyor. Faşist ve sağcı partilere alan açarak öfkeli ezilenleri ve işçileri düzen içi siyasete yedekleyeme çalışıyor. İtalya örneğinde olduğu gibi başkanlık sistemlerini devreye koyarak daha baskıcı bir şekilde yönetmek istiyorlar. Başkanlık sistemine geçiş, burjuva demokrasinin ciddi oranda kısıtlanmasını ve tek bir lidere fazla yetki verilmesi anlamına geliyor.
Korona krizi sonrasında gelişen Ukrayna savaşıyla boy veren ve giderek keskinleşen ekonomik krizin devam etmesi ve derinleşmesi Avrupa’nın ve dünyanın değişik ülkelerinde öfke patlamalarına ve keskinleşen grev dalgalarına dönüştüğü veya dönüşebileceği ortadadır. Krizin ve yaşanan koşulların sorumlusu olan burjuvazi, kendi iktidarını korumak için kitleleri daha fazla demagoji, şovenizm, ırkçılık ve yanılsamayla yönetmeye giriştiğini sadece İtalya örneğinde değil, dünyanın birçok yerinde yaptığını görebiliyoruz. İlerici güçler devreye girmediği, kendilerine yeni mücadele görevleri çıkartmadığı, yeni örgütlenmeler ve dayanışma ağları kurmadığı taktirde öfkeli kitleler, ezilenler ve işçi sınıfı, krizin sorumlusu burjuvaziye yönelmekten çok İtalya örneğinde olduğu gibi ona yedeklenebiliyor da.
Burjuvazinin hedefi, sınıf savaşımını yasalarla ve şiddetle önlemek, sağcı ve faşist partiler aracılığıyla ve ideolojik saldırılarla yanılsamalar yaratmak ve alttan gelen öfkenin yanlış kanallara akmasını sağlamak ve İtalya örneğinde olduğu gibi yeni yönetim biçimleriyle kendi iktidarını korumaktır.
İtalya’daki başkanlık sistemi ve diğer Avrupa ülkelerinde faşist hareketlerin palazlandırılması çabalarına karşı bulunduğumuz ülkelerde yerli antifaşist güçlerle birlikte yeni koşullara uygun yeni mücadele araçları ile sürece müdahale etme göreviyle yüz yüzeyiz.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 12 Ağustos 2022 tarihli Avrupa Gündemi köşesi