Yeni dönemin başlamasıyla birlikte Marksist Leninist komünistler için yoğun bir sürecin kapısı aralandı. Bir yanda kurumsal kongrelere hazırlanan komünistler, bir yandan da “Kasım Ölümsüzler Ayı” gece ve etkinliklerinin hazırlıklarına başladı. “Ölümsüzlerimizin izinde kavgayı büyütmeye” şiarıyla gerçekleştirilecek etkinlikler serisi Avrupa’nın birçok kentinde örgütleniyor.
Şüphesiz ki güncel gelişmeler bağlamında faşist diktatörlüğün ve emperyalizmin toplam saldırılarının yarattığı ve politik müdahaleyi gerektiren durumlar da katıldığında, komünistlerin çok sayıda iş ve görev yüküyle dolu olduklarının altını çizmek gerekir. Evet, görev ve sorumluluklar çok, iş yapan insan unsuru az. Kısacası her bir komünist birey bir koltukta düzinelerce karpuz taşıyor, taşımaya çalışıyor/çalışacak.
Tabi düşmanla girilen savaşımın eşitsiz koşullarda yürütülmesi temel doğrusunda olduğu gibi yoğun tempolu süreçlerde de tek tek devrimci bireylerin kendilerini tempoya uyarlamalarında eşitsizlikler yaşanmıyor değil. Ama buradaki tartışma konumuz bu değil, tartışma konumuz esas olarak her ne kadar yoğun olursa olsun, yürütülen devrimci çalışmaların birbiriyle ayrık, kopuk değil uyumlu çalışmalar olarak ele alınıp mutluluk üretmek işi…
Genel olarak aynı anda yürütülen birçok çalışmanın birbirini tamamlayan tarzda ele alınması ve başarıya ulaştırılmasında esas ihtiyaç olarak kolektiflerin ve bireyin kendi pratiğini yönetme işi vb. öne çıkıyor.
Örneğin işleri yönetmek söz konusu olduğunda, işler mi bizi yönetiyor, biz mi işleri örgütleyip yönetiyoruz? Devrimci işleri yönetirken en temel çıkmazımız bu olsa gerek. Pratik bir çalışmayı, bir günü, haftayı veya bir aylık çalışmalarımızı düşünelim. İşlere ne kadar hakimiz ve planladığımız gibi yürütebiliyor muyuz? Bir işe başlamadan, her yönüyle ele alınmış bir plan oluşturuyor muyuz örneğin? Ya da işi sonlandırıncaya dek o planların disiplinine sadık kalıyor muyuz? Ya da ani gelişmeler söz konusu olduğunda, bütün çalışmayı bir kenara bırakıp yeni gündemin peşinden mi sürükleniyoruz?
Yürütegeldiğimiz çalışmanın önümüze çıkan yeni görevlerle ilişkisini doğru tarzda bağlantılandıramazsak, yeni gündem ve gündemler, sadece ve sadece oradan oraya koşturup durmamızı getirir. Bu durumda, işleri yöneten biz olmayız, işler bizi yönetir hale gelir. Birkaç işi bir arada, aynı anda yürütebilme, birkaç planı aynı anda hayata geçirme noktasındaki zaaflarımızı da gösteren bu tarz, aslında planlarımızı uygulama gücümüzü ele verir. Bir işi sonuna kadar götürme irademizi gösterir. Çalışmalarımızın örgütlenmesinde bütünlüklü bir plana sahip olmak, an’ı anına ne yapacağının bilgisine sahip olmak demektir. İşlerin, başından sonuna kadar zihnimizde canlı, dinamik işleyen bir süreç olarak işlemesidir bu. Olasılıkları hesap edilmiş plana sahip bir çalışma, her anlık gelişmeye müdahale edilebilen, amaç yönünde çalışmalara doğrultu verilebilen bir olanak demektir.
Gündemin yoğun olduğu, müdahalemizi gerektiren birçok konunun olduğu dönemlerde, bu konuları birbirini dışlayan değil, tam tersine tamamlayıcı unsurlar olarak görmek, araçları ve insan potansiyelini bu mihvalde örgütlemek, harekete geçirmek ve güçlerimiz arasında güçlü bir koordinasyonu sağlamak, süreçte başarıyla çıkmanın olmazsa olmazı. Örneğin geniş kitlelere dönük gece çalışması yürütürken, ajitasyon ve propagandamızda günceli de yakalamak adına Türkiye ve Kürdistan’da sürmekte olan saldırılar ve direniş, pratik dayanışmanın örülmesi sorunu pekala işlenmesi gereken bir konudur. Yine tam da bu saldırılar karşısında örgütlenme sorunu kurum kongrelerine hazırlanırken, o çalışmayı da besleyici tarzda ele alınabilir.
Gündem yoğunluğu yüksek bir tempoyu gerektiriyor. Avrupa’da uzun yıllardır faaliyet yürüten Marksist Leninist komünistlerin hiç de yabancısı olmadığı böylesi durumlarda esas olarak gereken çalışma planı, doğru görevlendirme, yönlendirme ve koordinasyondur. Hepimize kolay gelsin…
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 23 Eylül 2022 tarihli Perspektif köşesi