İran’da toplumsal yaşamın dışına atılarak, yok sayılmanın da ötesinde neredeyse kadın doğduğu için aşağılanan, türlü yasaklar ve uygulamalarla cezalandırılan kadınlar, sokaklarda isyanın özgürleştirici ateşten dansı ile başörtülerini yakıyor, bir başkaldırı ve direnme biçimi olarak saçlarını kesiyor.
Kadınların öncülük ettiği direniş ve isyan, 43 yıllık gerici İran islam rejimine olan birikmiş öfkenin ürünüdür. Tetikleyici kıvılcım, Jina Mahsa Amini’nin başörtüsünü kurallara göre kapatmadığı gerekçesiyle rejimin ahlak polislerince işkence ile katledilmesidir. Uzun zamandır kadın düşmanı rejime karşı mücadele örgütlemeye çalışan kadınların sokakları zaptetmesi başka şehirleri de kuşatan bir öfke ile yaygınlaşarak halk hareketine evrildi.
İran’da son yıllarda kadınların başta başörtüsüne karşı olmak üzere kısıtlayıcı ve yasakçı yaslara karşı direnişler hep olageldi. Kimi zaman lokal kimi zaman da ülke çapına yayılan bu direnişlerin yarattığı etki, Jina Mahsa Amini’nin katledilmesi ile iki haftaya yayılan bir halk direnişini tetikledi.
Kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesi Molla rejimine karşı olan erkeklerin desteğini almaktan öteye bir etki yaratıyor. Birlikte sokak mücadeleleri içerisinde yer alıyor, kadınlara saldıran polislere müdahale ederek çatışıyorlar. Sadece İran ve Rojhilat’ta değil Ortadoğu’da bir dönüşüm yaşanıyor. Gerici faşist Molla rejiminin kadını aşağılayan, yok sayan, katleden tüm politika ve uygulamalarına duyulan tepki bir zihniyet dönüşümünün de başlangıç noktası oluyor.
Amini’nin katledilmesi, başta Doğu Kürdistan olmak üzere birçok kente yayılarak büyük bir halk ayaklanmasına dönüştü. Amini, “Jin jiyan azadi” sloganlarıyla toprağa verilirken, halk öfkesini “Diktatöre ölüm” şiarıyla göstermeye başladı. Kadın isyanı, halkların özgürlük isyanına dönüştü. Molla rejimi, askeri ve polis güçlerini halkın üzerine saldı. Polis araçlarının yakıldığı, sokaklarda barikatların kurulduğu eylemlerde 50’yi aşkın kişi polis tarafından katledildi, sokağa çıkan yüzlerce kişi tutuklandı.
Politik özgürlükleri için sokağa çıkan İran ve Rojhilat halkı bunun tek yolunun molla rejiminin yıkılmasından geçtiğini biliyor. Bundan dolayı devlet kurumlarını basarak Humeyni’nin resimlerini indiriyor ya da sokaklarda ‘Kahrolsun diktatörlük, yaşasın özgürlük’ sloganları ile rejim polislerini cezalandırıyorlar.
Avrupa ülkelerinde başta İranlı kadınlar olmak üzere yerli ve göçmen örgütleri İran’da olup bitenlere sessiz kalmayarak dayanışma eylemleri örgütlediler. İran Konsolosluk’larının önü eylem alanlarına dönüştü. Kadın dayanışmasının ve halkların enternasyonal dayanışmasının örülmesi bakımından yerinde olan bu tepkiler sürdürüldükçe bir etki yaratacaktır. İranlı kadınların, aydın ve sanatçıların sosyal medya üzerinden yaptıkları dayanışma çağrıları değişik uluslardan işçi ve emekçilere, halklara, kadınlara, ezilenden yana bir tutum almaya çağırıyor. Bu direnişin muhataplarının yine değişik uluslardan ezilenler olduğunu bir kez daha gösteriyor. Çok açık ki, emperyalistlerden bir medet ummuyor İran halkı. Dolayısıyla Avrupalı işçi ve emekçiler, göçmenler, kadınlar ve gençler İran ve Rojhilat’da direnen, ölümü göze alarak sokağa çıkanların sesinin boğulmaması için daha güçlü ve süreklileştirilmiş eylemlerle nefes olmalıdır. Ezilenlerin enternasyonal dayanışmasını mücadele araçlarının çeşitliliği içerisinde yerine getirmelidir.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 30 Eylül 2022 tarihli Perspektif köşesi