Avrupa’da göçmenlere dönük saldırıların ardı arkası kesilmiyor. Egemenlerin, kapitalist sömürüyü dolu dizgin uygulama girişimleri yerli işçi ve emekçilerde gittikçe düşen yaşam standartlarına karşı öfke birikimine yol açarken, söz konusu öfkenin yönlendirildiği ve kendisini boşalttığı bir toplumsal alan olarak göçmenler, hedef tahtasında tutulmaya devam ediliyor. Her ne kadar ilk bakışta ırkçı ve faşist partiler göçmenlere karşı bindirilmiş kıtalar gibi görünse de, iktidarda olan tüm burjuva partiler oluşan toplam tablonun sorumlularıdırlar.
Göçmenlere dönük kurumsallaşmış saldırganlığın son örneği geçtiğimiz haftalarda Fransa ve Britanya’da görüldü.
Hindistan’ın sömürgeleştirilmesi sürecinde işbirlikçi kastın üyesi zengin bir ailenin çocuğu olan Rishi Sunak’ın Britanya başbakanı olmasının ardından, İçişleri Bakanlığı’na yine kendisi gibi işbirlikçi bir aileden gelen Suella Braverman’i getirdi. Aynı zamanda LGBTİ+ düşmanı olan Braverman bakanlıkta yaptığı ilk konuşmada göçmenlerin Ruanda’ya gönderilmesi planında ısrarcı olacağını ve yeni göçmen karşıtı yasal hazırlıklar içerisinde olduğunu söyledi. Brevarman’ın bu açıklamayı yapmasından sadece birkaç gün sonra Britanya’da nazi kamplarını aratmayan göçmen kamplarında yaşanan insanlık dramı kamuoyuna yansıdı.
Manston havaalanına yakın inşa edilmiş olan kampta, kapasitesinin çok çok üstünde geri gönderilmek için gözaltında tutulan göçmen barındırıldığı, kalabalık, yeterli beslenememe, sağlık personelinin olmaması, hijyen kurallarının uygulanmaması vb. nedeniyle değişik bulaşıcı hastalıkların oluştuğu; ağır tecrit koşulları ve güvenlik birimlerinin fiziki şiddet de dahil, keyfi davranışları sonucu psikolojik rahatsızlıklarda artışların gözlendiği kimi göçmen kurumlarının hazırladığı raporlara yansıdı.
Fransa’da ise hükümet, hakkında sınır dışı kararı verilmiş göçmenlerin “arananlar listesine” konacağı bir yasayı yakın zamanda yürürlüğe koyacağının sinyallerini verdi. Aslında iki yıldır çekmecelerde bekletilen bu yasa, geçtiğimiz haftalarda 12 yaşında bir kız çocuğunun, şizofreni hastası ve hakkında geri gönderilme kararı olan göçmen bir kadın tarafından öldürülmesinin ardından tekrardan gündeme getirilmiş oldu.
Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin ve Çalışma Bakanı Olivier Dussopt’un yeni göçmenlik yasasına ilişkin verdikleri ortak mülakatta yeni yasada aynı zamanda işgücü eksiği olan sektörlerde çalışacak göçmenlere ise özel bir oturum verileceği belirtildi. Oysa yasanın tümü esas olarak suç işleyen, oturum izni verilmeyen kalifiye eleman olmayan ve uzun sure işsizlik, yardım vb. ile geçinen göçmenlerin sınır dışı süreçlerini kolaylaştırıcı yol ve yöntemler içeriyor.
Tüm bunlar her iki Avrupa ülkesinde önümüzdeki süreçte göçmenlere dönük saldırıların boyutlanacağının işaretleri. Hali hazırda göçmen mezarlığına dönüşmüş olan Avrupa’yı çevreleyen denizlere, önümüzdeki yıllarda toprakların da ekleneceğinin emareleri.
Süreci beklemeden her iki ülke hükümetlerinin çıkarmayı arzuladıkları göçmen karşıtı yasalara karşı güçlü bir direnişi bugünden kurmak, yerli ve göçmen işçi ve emekçilerin birleşik mücadelelerini geliştirmek, değişik kampanya ve mücadele biçimleriyle kapitalist ikiyüzlülüğü teşhir etmek günün ertelenemez görevleri arasındadır.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 11 Kasım 2022 tarihli Avrupa Gündemi köşesi