İklim krizine karşı BM bünyesinde geleneksel olarak düzenlenen konferansların bir yenisi 6-18 Kasım tarihleri arasında Mısır’da gerçekleşiyor. COP27 adı altında gerçekleştirilen konferansta, kapitalist-emperyalist devletlerin iddiasına göre iklim krizi karşısında atılacak adımlar ve ülkeler arası dayanışma ön planda olacak. Ancak sadece konferansın başladığı 6 Kasım tarihinden beri yürütülen tartışmalar değil, aynı zamanda konferans öncesi alınmış olan kimi kararlar bile BM konferanslarının samimiyetini; “bir şeyler yapıyor görünmek için” yapıldığını ispatlar nitelikte.
Artık saklanamaz bir gerçek olan kapitalizmin, kapitalist tekellerin azami kâr hırsı, iklim krizinin; artan sıcaklığın, ormansızlaşmanın, azalan bio-çeşitliliğin, türlerin yok olmasının, aşırı yağışların ve kıtlığın temel sorumlusu iken COP27’ye dünyayı en çok kirleten Coca Cola gibi şirketlerin sponsor olması kapitalist ikiyüzlülüğü ortaya seriyor. Yıllık üretilen 3 milyon tondan fazla plastik ambalajla dünyanın en büyük kirleticisi Coca-Cola’nın sponsorluğu, tekellerin eko kırım mirasını aklama girişimi olarak zaten etkisiz olan konferansın tabutuna çakılan son çivi olmuştur.
Konferansın ölü doğumunu simgeleyen diğer bir olgu ise konferansın Mısır’da yapılıyor olması. Mısır seçimiyle emperyalist kapitalist devletler iki aklama girişimine birden soyundular. Birincisi, emperyalizmin ekonomik-mali sömürgesi ülkelerin, tekellerin dünyayı kirleten faaliyetlerinin merkezi olması itibariyle Mısır gibi ülkelerin aklanması, ikincisi ise askeri bir darbe iktidarının aklanması girişimidir.
Oysa Mısır halkı, Afrika’nın diğer ülkelerindeki insanlar gibi, tarihsel olarak düşük emisyona sahip ancak yine de ısınmadan ciddi şekilde etkilenenler arasında. Bu nedenle yüksek kirleticilerin ödedikleri sınırlı iklim tazminatları halk yerine Sisi gibi diktatörlere akıyor. Bu paralar ise, tıpkı Saray rejiminin göçmenlerin Avrupa’ya geçişini engellemek için AB’den aldığı yardımların Kürdistan’daki kirli savaşa akıtması gibi, esas olarak silahlanmaya ve en çok ihtiyacı olan Mısırlıları yerinden eden ve daha da yoksullaştıran gereksiz endüstriyel harcamaları finanse etmeye gidiyor.
Sadece bu örnek bile iklim adaleti için mücadelenin toplam sosyal ve siyasal mücadeleyle, demokrasi mücadelesiyle bağlantılı olduğunu gözler önüne seriyor.
Konferans esnasında yapılan tartışmalar, derinleşen emperyalist rekabet ve hegemonya mücadelesi neticesinde tüm diğer toplumsal taleplerde olduğu gibi iklim krizi karşısında da emperyalistlerin dünkü sözde “iyimserliklerini” bir kenara bıraktıklarını, hasmını suçlamanın yanı sıra dünyanın kirletilmesinde başat rol oynayan kapitalist sanayileşme, askeri kompleks ve emperyalist savaşların insanlığın geçeceği “doğal uğrakları” olarak lanse etme çabalarına sahne oldu/oluyor.
Sadece COP27 aynasında yansıyanlar bile iklim krizine karşı mücadelenin kapitalizme karşı mücadeleyle birlikte ele alınması gerektiğini kanıtlıyor. Sistemin kendini reforme etmesini amaçlayan iklim hareketlerinin çabalarının beyhudeliği ortada. Bu tablo, iklim krizinin de gerçek kaynağının farkında olan komünistler için iklim krizi ve toplam hareketle ilişkilenmede var olan etkinliklerini daha fazla arttırmaları gerektiğine işaret ediyor.
Bu kapsamda ICOR’un iklim krizi ve COP27’yi gündeme almış olması, bu temelde eylem takvimleri çıkartmış olması önemliydi.
Keza Duisburg üniversitesi işgalini değerlendiren sosyalist gençlik örgütü Young Struggle üyesi Anna’nın belirttiği gibi iklim krizi ve kapitalizme karşı birlikte mücadele stratejik öneme sahip.
Bütün bu çabaları iklim hareketine doğru yaygınlaştırmak, hareket içerisinde ideolojik-politik hegemonya oluşturmak komünistlerin ilkim krizine karşı mücadeleyi de süreklileştirmesinden geçiyor.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 18 Kasım 2022 tarihli Perspektif köşesi