Sömürgeci faşist rejimle İsveç’in NATO üyeliği sürecinde yapılan kirli pazarlıklar etkisini göstermeye başladı. Geçtiğimiz hafta Kürt siyasi sığınmacı Mahmut Tat, Türkiye’ye iade edildi. Kürt özgürlük hareketi üzerinden yürütülen kirli politikalara karşı bir duruş gerçekleştirilmediği durumda da sindirme, korkutma ve sınır dışı politikası devam edecek.
Türkiye, Finlandiya ve İsveç arasında geçtiğimiz haziran ayında üçlü memorandum imzalandı. İspanya’nın başkenti Madrid’de imzalanan memorandumda alınan karar sonucunda İsveç ve Finlandiya’nın başta Kürt siyasetçiler olmak üzere muhaliflerin Türkiye’ye iade edilmesi ve Ankara’ya yönelik silah ambargolarının kaldırılması karşılığında, Türkiye’nin bu iki ülkenin NATO üyeliklerini veto etmemesi kararlaştırılmıştı.
İsveç, hiçbir uluslararası burjuva hukuka bile uymayan bir kararla Mahmut Tat’ı Türkiye’ye iade etmekle hukuksal bir suç işlemiş bulunmakta. İsveç Göçmen Dairesi ve mahkemesi, Türkiye’de sadece bir sivil polisin ifadeleri doğrultusunda yargılanıp 6 yıl 10 ay cezaya çarptırılan Tat’ın yargılanmasını esas alması da bir başka suçu teşkil ediyor. Uzmanlara göre “uluslararası hukukta iadesi istenen kişi adli veya siyasi konulara bakılmaksızın, kişinin gönderileceği ülkede işkence varsa, iadesi kesinlikle gerçekleşemez”.
Mahmut Tat’ın iade edilmeden önce yaşadıkları ise demokrasi havarisi geçinen İsveç’in geldiği durumu gözler önüne seriyor. Dosya Tat’ın asıl avukatından çeşitli yasal zorluklar çıkartılarak alınır ve devlet eliyle yeni bir avukat atanır. Asıl avukatı olan Abdullah Deveci, son on gün içerisinde dosyayı bir başka avukatın alması için çaba harcar. Ancak İsveç devleti ve istihbaratı tarafından kara listeye alınmak istenmeyen avukatlar gerçeği, Deveci’nin sözleriyle “İsveç’in yüzkarasıdır”.
Mahmut Tat’ın dışında başkaca siyasi sığınmacının iade edilmesinin planlandığı bilgisinin kamuoyuna sızması, İsveç’in NATO üyeliği karşılığında faşist Türk devletine teslim olduğunu gösteriyor. Erdoğan’ın istekleri doğrultusunda anayasasını bile değiştirme yoluna giden İsveç, Türkiye’deki “terör yasalarının” aynısını kopyalarken Kürtleri, devrimcileri; bilumum sisteme muhalif tüm kesimleri hedefe koyuyor. Almanya’daki yasayla da benzerlik taşıyacak yeni yasa çeşitli parti ve örgütlerin bayrak ve flamalarını yasaklayacak, örgüt liderlerinin posterlerini taşımak suç teşkil edecek.
Aslında İsveç, bu kirli pazarlıklarda kendi burjuva hukukunu satışa çıkartmış oldu. Ve faşist bir partinin koalisyon ortağı olduğu İsveç’te, bu uygulamaya dayanılarak sadece siyasi mülteciler değil, aynı zamanda aile birleşimi ve işçi oturumu gibi statülerle yaşamını ikame eden tüm göçmenler de hedeflenmekte.
Birinci ve İkinci Dünya savaşlarında tarafsız kalan İsveç devleti bugüne kadar demokrasisi ve sosyal devlet olma karakteriyle övünüyordu. Ancak 21. Yüzyılda gelişen emperyalist rekabet ve hegemonya mücadelesinde; özellikle Rusya-Ukrayna savaşı sonrası ABD’nin de baskı, şantaj ve tehditleriyle safını, halka rağmen NATO’yla birlikte belirlemiş oldu.
Hiç şüphesiz ki İsveç işçi ve emekçilerinde güçlü bir NATO üyeliği karşıtlığı etkisini sürdürüyor. Tat’ın iade edilmesine karşı sosyal medya ortamlarından gösterilen bireysel tepkiler, faşist şef Erdoğan’la yapılan kirli pazarlığa karşı halktaki memnuniyetsizliği de ortaya koyuyor. Ancak, İsveç’te var olan söz konusu tepkiler örgütlü bir şekilde sistematize edilerek geliştirilebilirse, ancak o zaman bu saldırıların ve hukuk dışılığın önüne geçilebilir.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 16 Aralık 2022 tarihli Avrupa Gündemi köşesi