23 Aralık tarihinde gerçekleştirilen ikinci Paris katliamı, bir kez daha sömürgeci faşist rejimin tasfiyeci saldırılarının alanını genişlettiğini gösterdi. Tek adam rejimiyle faşist Türk devletinin “güvenlik stratejisinde” daha belirgin, gözle görülür değişikliğe gittiğine tanık olduk. Kendisince savunma alanını dışarda kuran faşist rejim, bir yandan en kirli yöntemlerle devrimci avına çıkarken, öte yandan içerde faşist devlet terörünü dolu dizgin uyguladı. Kürdistan’ı bombaladığı gibi Avrupa’yı bombalayamayacak olan sömürgecilik, bu coğrafyada yoğun kontrgerilla, istihbarat çalışmasına paralel suikastlar tertiplemeyi amaç edindi.
Bir başka devlet sınırları içerisinde istihbarat çalışmasının, suikastlar örgütlemenin zorluğunu bilen faşist rejim, kapitalist-emperyalist ilişkilerde çıkar hesaplarının galebe çaldığının da ayırdında olarak yeri geldi tehditlerle, siyasi ve ekonomik peşkeşler çekerek ve yeri geldi sınıf düşmanlığında birleşerek Avrupa devletlerinin açık ya da örtük desteğiyle bu saldırılarını ve çalışmalarını sürdürdü, sürdürüyor.
Kendisince başarılı olduğu iki Paris katliamının dışında, onlarca girişiminin, Kürt özgürlük hareketi ve devrimcilerin uyanık davranması sonucu boşa düşürüldüğü de kamuoyunun bilgisi dahilinde. En azından son beş yıl içerisinde Almanya’dan Belçika’ya, İngiltere’den İsviçre’ye, Avusturya’ya sayısız tertip, istihbarat faaliyeti politik öncüler tarafından açığa çıkartıldı. Bu faaliyetlerinde Cami imamlarından konsolosluk görevlilerine, gerici-faşist göçmen işçilerden yerli satın alınmışlara kadar geniş bir insan müsveddesini kullandıkları görüldü.
Bugün sömürgeci faşist rejimin yaşadığı yönetememe krizine paralel olarak tüm saldırılarına rağmen tasfiye edemediği bir Kürt halkı ve devrimci hareket gerçeği, onun siyasi krizini daha da derinleştirirken çok daha saldırgan, kirli yöntemlere başvurma olasılığını da güçlendirmekte. İkinci Paris katliamı bu gerçeğin somut halidir.
Buradan, Avrupa’da faaliyet yürüten tüm politik birey ve kolektiflerin artık yeni duruma denk bir güvenlik politikası uygulaması gerektiği kendisini gösteriyor. Hiç şüphesiz ki güvenlik adı altında durumu olduğundan daha ağır gören yaklaşım ve davranışlara uzak duracağız. Fakat devrimci çalışmanın gerektirdiği minimum güvenlik kurallarını uygulama becerisini gösterememe gafletine de düşmeyeceğiz. Yine bahsini ettiğimiz şeyin esas olarak bireysel güvenlik değil, devrimci çalışmaya bağlı bir güvenlik anlayışı olduğunun bilinmesi gerekir.
Gerek her iki Paris katliamı gerekse açığa çıkartılan kimi girişimlerde kişilere bağlı olarak kurumların da hedeflendiğini gösteriyor. Bu nedenle kurumlarımızın güvenliği, kullanılış biçimi her kolektifin mutlaka belli periyodlarla gündeminde olması, genel kuralların uygulanmasının kurum kullanıcıları tarafından bir alışkanlığa dönüştürülmesi denetlenmelidir. Eylem güvenliği ile birlikte genel ortam güvenliği sürekli dikkatlerde olmalı, ciddi kuralsızlıklarda yoldaşça eleştiri, uyarı ve ihtiyaç olduğu durumlarda yaptırımlar mutlaka devreye sokulmalıdır. Özsavunma deneylerini incelemek, kurumsal faaliyetin bir parçası haline getirmek güvenlikli çalışma sanatında ustalaşmayı besleyecektir.
Açığa çıkartılan her kirli ilişki, ajanlaştırma faaliyetleri tereddütsüz teşhir edilmeli; bu faaliyetlerin faşist rejimin hedefleri arasında olduğu kadar, belki çok daha fazlasıyla emperyalist devletlerden geldiği bilinen diğer bir gerçektir.
Emperyalistlerin faşizmle girdiği iş birliği her somut durumda yerli halklara teşhir edilmeli; yerli işçi ve emekçiler bu konuda söz söyleyebilmelidirler. Örneğin her iki Paris katliamında liberalinden sosyal demokratına, sendikacısından akademisyenine değişik yelpazede çok farklı temsilciler Kürt özgürlük hareketi ve devrimciler tarafından organize edilen eylemlere katılıp dayanışma mesajları iletirlerken, kendi ülkelerinde gerçekleşmiş bu katliamları teşhir etmek için birinci elden yerli kitleleri ve kendi kitlelerini sokağa dökecek bir pratiğe yönelmeyişleri, daha güçlü bir karşı hareketin örgütlenmesinin önüne geçmektedir. Bu nedenle yerli halkların ve politik kuvvetlerin bu konuda muhatap kılınması çalışması da Avrupa’da faşist rejimin saldırganlığını boşa düşürmek için temel bir yerde durmaktadır.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 6 Ocak 2023 tarihli Perspektif köşesi