Sömürgeci faşist rejim işçi sınıfı ve ezilenlerin politik öncüleri devrimci, sosyalist ve Kürt yurtseverlerine karşı tasfiyeci saldırılarını sürdürüyor. Ne var ki bu saldırılara rağmen direnişi kıramayan, tam tersine büyük “bitireceğiz” sözleriyle başlattığı her operasyonda yenilgiyle karşılaşan faşist rejim, durumu kurtarmak için yeni saldırı biçimlerini devreye sokuyor. Mali, teknik vs. tüm imkanlarını devreye sokarak yürüttüğü bu saldırganlıkta devrimci öncülere suikastlar düzenlemek son dönemde daha sık kullandığı bir yöntem halini aldı.
Sakinelerle başlayan süreç Avrupa’da son olarak Evinlerle devam ederken, Rojava ve Güney Kürdistan’da ise Baran Serhat, Nagihan Akarsel ve son olarak Şengal’de katledilen kırk yıllık devrimci Menal Mardin ve Heseke’de SİHA saldırısı sonucu katledilen MLKP MK üyesi Zeki Gürbüz ve yine MLKP komutanı Özgür Namoğlu’nun katliamlarıyla devam etti. Faşist rejimin sayısız suikast planları ise sonuca ulaşmadan deşifre edilerek teşhir edildi.
Kıramadığı direniş karşısında devrimci öncüleri birebir, fiziken hedefleyerek sonuç almaya çalışan faşist rejim, madalyonun diğer yüzündeki gerçeği, tüm saldırılarına rağmen direnişi kıramadığı gerçeği halklarımızdan, işçi sınıfı ve emekçilerden gizleyemiyor.
Onlarca veri faşist rejimin devreye soktuğu suikast saldırılarında tek başına hareket etmediğini, gerek istihbarat paylaşarak, gerek MİT, ajan yapılanmalarının rahatça hareketini sağlayarak ya da kendi kontrol sahalarında bu saldırılara göz yuman başta ABD ve AB olmak üzere kimi emperyalist güçlerin ve KDP gibi yerel işbirlikçi güçlerin desteğinde bu saldırı ve katliamlara imza attığını göstermektedir.
Bütün her şey bir yana Evinlerin Paris’in orta yerinde katlediliyor olması, Zekilerin ABD’nin hava sahasını kontrol ettiği bir bölgede SİHA’larla hedeflenmesi vb. gibi gerçekler emperyalistlerin ve bölge gericiliklerin rolünü açık ediyor. Başarısızlıkla sonuçlanmış girişimlerinse herhangi bir cezaya tabii tutulmaması ve katliamlara gizlilik kararları verilerek üstünün örtülmesi, bu desteğin bir başka biçimdeki kanıtı niteliğindedir.
En son AKP Nevşehir milletvekili Mustafa Açıkgöz’ün Almanya’nın değişik kentlerinde camilerde, ülkü ocaklarında yaptığı konuşmalarda katliam emirleri yağdırmasına kınarmış gibi yaklaşan Alman devleti, söz konusu devrimciler, Kürtler, Aleviler olunca, faşist rejimle gizlilik içerisinde ortak hareket ettiğini göstermiş oldu. AKP-MHP iktidarının başta Almanya olmak üzere değişik Avrupa ülkelerine cami imamı, ateşe vb. adlarla gönderdiği binlerce MİT elemanın ne amaçla gönderildikleri artık hiçbir perdeye yer bırakmayacak kadar açık.
Ancak Kürt halkının da, devrimcilerin de; kısacası faşizme karşı öfkesi olan tüm ezilen kesimlerin hem 2. Paris katliamı sonrası başta Fransa olmak üzere Avrupa’nın dört bir yanında ortaya koyduğu tavır, hem de Zeki Gürbüz ve Özgür Namoğlu için yapılan anmalardaki kitlesellik ve öfke, komünistlerin ve Kürt özgürlük hareketinin söz konusu katliamlar karşısında geri adım atmak bir yana, halklarımızla birlikte faşizme karşı bilenen öfkeyle devrim yolunda ilerlemeye devam edileceğini göstermiştir. Katliamlar karşısında gerekli devrimci duruş gösterilmiş, ölümsüzlerimizin mücadeleleri bayraklaştırılmıştır.
Fakat bununla yetinemeyiz. Katliamların gerçek amacı ve mücadelenin daha da ileri taşınması için geniş kitleler içerisinde bir yandan ideolojik mücadeleyi geliştirmek ve genelleştirmek, diğer yanda ise hem özsavunmayı bugünden örgütleyerek, olabilecek yeni saldırılar karşısında hazırlıklı olmak, her açığa çıkan saldırı provokasyonunun kitlelere mal edilerek kitle barikatının örülmesi görevleriyle karşı karşıyayız.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 20 Ocak 2023 tarihli Perspektif köşesi