Macron’un mezarda emeklilik yasası ve emekli maaşlarına yönelik saldırısına karşı bu yıl gerçekleştirilen gösteriler, on yıllardır süren direnişin en kitleseline ulaştı. 31 Ocak’ta gerçekleştirilen yürüyüşlere sendikalar, ülke çapında 2,8 milyon kişinin katıldığını açıkladı. Salı günü ise katılım daha da büyük, daha da kararlı ve öfkeliydi. Sadece Paris’te yaklaşık 700 bin kişi yürüdü. Marsilya’da 245 bin, Toulouse’da ise 120 bin kişi sokağa çıktı. Güneybatıda 43 bin kişilik Tarbes kasabasında 21 bin kişi alandaydı. Lyon’da da on binler eylemdeydi.
Tüm bu eylemlere hem kamudan hem de özel sektörden her sektörden grevci işçi katılırken, ülke çapında 300’den fazla okulu girişleri ablukaya alarak kapatan öğrenciler, üniversiteliler, emekliler ve işsiz işçiler de bu eylemlerde şu veya bu biçimde yerlerini aldılar. Paris’teki pankartları eğitim, ilaç, metal endüstrisi ve ayrıca havacılık sektöründen gelen işçiler taşıyordu.
Milyonlar kendi kamusal beyanlarını ortaya koydular fakat egemen sınıfları temsil eden Macron ve hükümeti, nüfusun sadece küçük bir azınlığının desteğine sahip olduğunu zaten biliyor ve umursamıyor. Protestoların yapıldığı aynı gün söz konusu madde parlamentonun üst meclisinde görüşülmeye devam edildi. Emeklilik yaşını iki yıl daha uzatmak bir yandan temel işçi haklarına dönük büyük bir saldırı anlamı taşırken, işçi sınıfını disipline etmeye kararlı bir egemen sınıfın saldırı sembolüdür aynı zamanda.
Tüm bunlara rağmen Macron zamana oynayarak öfkenin azalmasını beklerken, işçilerin grev silahına sarılması umutlarını biraz da olsun sarstı. Salı günü neredeyse Paris’in bütün toplu taşıma araçları durdu. Sendikalar, ülkedeki öğretmenlerin yüzde 60’ının iş bıraktığını açıkladı. Grevci işçiler, ülkenin tüm rafinerilerinin kapılarını ablukaya aldı. Paris’teki çöp toplayıcıları Pazartesi günü grevlerine başladı ve sokaklar yüzlerce ton çöple dolup taştı. İşçiler, liman kenti Le Havre’daki sanayi bölgesini ablukaya aldı ve kapattı.
Sekiz sendika federasyon ve konfederasyonunun tamamı grevleri destekledi. Bazıları daha da ileri gitmek gerektiği konusunda görüşler ileri sürerken, çoğu sendika önderlerinin genel grev ve genel direnişi örgütleme konusundaki tutarsız yaklaşımları hareketin genel handikabını oluşturmakta. Bu durum esas olarak taban örgütlenmelerini ve sınıf bilinçli işçileri göreve çağırıyor. Bugün Fransa’nın dört bir yanında fabrikalarda, okullarda veya yaşama ve üretime dair diğer alanlarda bir sonraki adımın ne olması gerektiğine dair yoğun tartışmalar oluyor.
Bu tartışmalar, göçmen hakları gibi değişik konulara odaklanmış kurumları, kampanyaları da içine alıyor. Nesnel koşullar farklı konular üzerinde kurulmuş olan inisiyatiflerin aynı egemen sınıf saldırılarına karşı birleşmeyi, işçi sınıfı ve ezilenlerin cephesini güçlendirmeyi hedeflemelerini koşulluyor. Hem mezarda emeklilik yasasına hem de Darmanin’in göçmen karşıtı yasasına karşı sokakta Macron ve egemen sınıflara karşı dayanışma, özgürlük, eşitlik, herkes için tam haklar sloganı altında pekala birleşilebilir.
Fransa’da egemen sınıflar 1980’lerin neoliberal dönüşümünü hiçbir zaman tam olarak uygulayamadılar. Her saldırı ciddi bir mücadeleyle karşılaştı ve ardından burjuva hükümetler tavizler vermek zorunda kaldılar. 2010’dan beri ise emperyalist rekabet basıncı altında işçi sınıfına dönük saldırılarında daha da sertleştiler. Macron kazanmak için daha da saldırganlaşacak. Bu nedenle grevlerin sürmesi, taban örgütlülüklerinin tüm alanlara yayılması, direniş komitelerinin şimdiden örgütlenmesi hayati olacak.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 10 Mart 2023 tarihli Avrupa Gündemi köşesi