Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde beklendiği gibi ırkçı faşist partiler oylarını önemli oranda arttırdı. Hatta kimi ülkelerde oy arttırmakla kalmadı, sandıklardan birinci parti olarak çıktılar. Uzun süredir günlük hayatta, siyasette, ekonomide Avrupa burjuvazisi tarafından ırkçı-faşist hezeyanlarla Avrupa’yı istila edenler olarak saldırı merkezine konan göçmenler, Müslümanlar, Afrikalılar gerçekliğinde, AP seçim sandıklarında çıkan sonuçlar şaşırtıcı olmadı.
Kimi hükümet eden partilere dönük desteğin düşmesi ise “eden bulur” deyimini hatırlattı. Zira İtalya’da Giorgia Meloni’nin faşist İtalya’nın Kardeşleri Partisi birinci olurken Almanya’da iktidardaki Sosyal Demokrat Parti (SPD), merkez sağ Hristiyan Birlik partileri ve ırkçı faşist Almanya için Alternatif’in ardından üçüncü oldu.
AP seçim sonuçlarının en ilginç yansıması Fransa’da oldu. Marine Le Pen’in faşist Ulusal Ralli’si (RN) yüzde 31’in üzerinde oy alarak birinci oldu. Merkez sağ bloğun sadece yüzde 14,6 oy alabildiği Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise buna tepki olarak erken parlamento seçimleri çağrısında bulundu.
Hatırlanacağı üzere Macron geleneksel burjuva merkez sol ve merkez sağ partileri zayıflatarak, geniş kitlelerdeki Le Pen’e duyulan tepkiyi sömürerek iki cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmayı başardı. Ancak, genel bir Avrupa fenomeninden faydalanan Macron, uyguladığı politikalarla etki gücünü önemli ölçüde zayıflattı. Zamanla içinde Macron’ın partisi de olmak üzere, bildik burjuva partiler kitleler nezdinde hızla gözden düştü. Bu durum, küresel mali krizin ardından kemer sıkma politikalarıyla, ardından da pandemi ve yükselen enflasyonla hızlandı.
Macron AP seçimleri sonrası bir hamle yaparak meclisi fes etti ve 30 Haziran’ı seçim tarihi olarak işaret etti. Ancak oynadığı kumar başarısız olacak gibi görünüyor. Anketler ırkçı faşist RN’nin oyların üçte birini alacağını öngörüyor.
Ancak bu durum ırkçı faşist hareketin Fransa başta olmak üzere, Avrupa genelinde durdurulamayacağı anlamına gelmiyor. Tabandan gelen baskılar sonucu kimi burjuva sol, reformist partiler –her ne kadar hâlâ kırılgan olsa da- Macron’un manevralarını “Yeni Halk Cephesi” oluşumuyla baltaladı. Başta göçmenler olmak üzere, ilerici-demokrat yerli halkların da ilgi odağı haline gelen bu cephe, seçim bildirgesinde yazdıklarıyla burjuvaziyi korkutmuş olacak ki, Fransız burjuvazisi hızla Le Pen’le görüşmelere başladı bile.
Emperyalist küreselleşme koşullarında kapitalizm Avrupa ülkelerinde de belli bir istikrara kavuşmuş olsaydı belki de ana akım burjuva siyasetin zayıflaması bu kadar egemenler için kaygı verici olmazdı. Ancak devam eden kriz koşulları içerisinde artarak devam eden emperyalistler arası rekabet, bilindik parti yapılarına da darbeler indirirken toplumsal kutuplaşmayı da arttırıyor. Ancak cevap bekleyen esas soru hangi kutbun galebe çalacağıdır.
Faşizmi toplam olarak kapitalist-emperyalist sistemden bağımsız görmeyen biz Marksist Leninistler, faşizme karşı mücadeleyi kapitalizme karşı mücadeleyle birlikte ele almak; güncelde faşist hareketlerin gelişimini, iktidara gelişini önlemek için kurulan halkçı ittifaklara seçimler sürecinde destek vermek; ancak ırkçı faşist harekete karşı mücadeleyi sadece seçim dönemlerine indirgemeyen, sürekliliği sağlanmış, sokakta mücadeleyi örerek büyüyen enternasyonalist birleşik mücadele araçlarını yaratma göreviyle karşı karşıyayız.
Yaşadıkları ülkelerin sınıf mücadelelerin bir parçası olan göçmenlerin bugün Avrupa’da gelişen ırkçı-faşist harekete karşı duyarsızlığını kırmak, en başta göçmenlerin öncü kuvvetleri biçiminde kendini formüle eden politik kuvvetlerin, demokratik kitle örgütlerinin vs. görevi olduğunu bir an bile unutmadan, faşizme karşı mücadelede yerimizi alalım, kitleleri bilinçlendirelim, örgütleyelim.
* Atılım Gazetesinin Avrupa Eki’nin (atilimavrupa1994@gmail.com) 21 Haziran 2024 tarihli Perspektif köşesi