Biz bu ateşi gördük, Elbistan’da, Malatya’da Çorum’da, Maraş’ta, Gazi’de, Madımak’ta, hapishanelerde, Roboski’de, Sur’da, Suruç’ta, Ankara gar’da gördük, semaha durduk!
Sivas’ta 31 yıl önce 2 Temmuz günü Pir Sultan Abdal etkinliklerine katılan 33 aydın ve Alevi emekçi kaldıkları Madımak Otel’inde yakılarak katledildi. Toplumsal hafızamızda politik İslamcı gericiliğin ve faşist devletin bir vahşeti olarak yer edinen Sivas katliamı sonrasında da Anadolu/Mezopotamya toprakları sayısız kez katliamlara tanıklık etti. Gazi katliamından Suruç’a, Ankara gar katliamından Taksim’e defalarca kez halklarımız ölümle ve vahşetle sınandı.
Anadolu/Mezopotamya topraklarında yaşanan katliamların toplamı bunun bir devlet geleneği olduğunu göstermektedir. Katliamların arka planına bakıldığında iktidarların isimleri ile katliamların örtüşmekte olduğunu görmekteyiz. Katliamların Sömürgeci, mezhepçi ve tekçi zihniyetin toplamı olan Osmanlı’dan başlayarak 1978 Maraş, Çorum ve 1993 yılında iktidarda olan SHP-DYP kirli ittifakları döneminde de katliamlar devam etmiştir. Kanlı ittifaklar günümüzde AKP-MHP iktidarında yenilenerek devletin kuruluş kodlarına işlemiş tekçi ve katliamcı gelenek devam etmiştir. Ortaçağ zihniyetlerinin günümüzde siyasal islama dönüşerek devam ettiği sürece katliamlar geleneğinin de devam edeceği bilince çıkarmak gerekmektedir.
Sivas katliamı, ezilen ve yok sayılan Alevi inancından olan insanların yüzyıllardır yaşadığı haksızlığın devam ettiğinin kanıtıdır. Alevilerin varlığı ve hakları için yürüttükleri mücadele tekçi rejimi her dönem rahatsız etmiş, onun kuruluş kodlarına aykırı sayılmıştır. Sivas katliam davası, suçu işleyen veya suça göz yumarak ortak olan rejimin kendi mahkemelerinde nasıl aklanılacağını göstermiştir. Ölümle sonuçlanan suçlarda uluslararası hukuka göre zaman aşımı yokken, katledilen Aleviler olduğunda zaman aşımı mümkün oluyor. Katiller bir bir dışarı salınırken, gerçek adalet ve eşitlik isteyenlerin her türlü saldırıya uğradığını da tüm katliam davalarında gördük. Katillere dava açılmaması, katillerin aranmaması, tutuklandığı taktirde yakın zamanda olduğu gibi salıverilmesi, katliamdan sorumluluk taşıyanların mecliste olması gerçeğinin yeni saldırıların önünü açtığı ve hatta teşvik ettiği apaçık ortadadır.
Tarihsel olarak yapılan katliamların kronolojisine baktığımızda ‘Alevilere karşı sürekli saldırıların iktidar tarafından örgütlendiği ortaya çıkmaktadır. Alevilerin kendi öz örgütlenmelerinin sınırlandırılması ve saldırılara maruz kalması, temsilcilerine davalar açılması, evlerinin işaretlenmesi tarihi düşmanlığın farklı boyutlarda devam ettiğini göstermektedir.
Sivas katliamında gerçek adalet sağlanması; Alevi toplumunun sol/sosyalist yapılarla birlikte hareket etmesi ve aynı zamanda kendisi gibi ezilen ve yok sayılan Kürt halkıyla birleşik bir mücadele ağı ördüğünde mümkün olacaktır. Faşist rejimin suç karinesi göstermektedir ki; rejimin baskı ve şiddeti altındaki tüm kesimler birleşik ve kararlı bir mücadelede ortaklaşmadıkça faşist devletten katliamlarının hesabı sorulamayacaktır.
Sivas katliamını, başta ezilen Alevi inancından halkımız olmak üzere, faşist devletin gadrine uğramış tüm ezilenler, işçi ve emekçiler olarak sokakları tutarak hesabını sormak zorundayız. Katliamın 31. yılında, tekçi faşist zihniyete karşı ortak mücadeleyi güçlendirelim.
2 Temmuz günü, katillerin yakalarını elimizden kurtaramayacaklarını gösterelim, hesap soralım!
ATEŞE SEMAH DÖNENLER ÖLÜMSÜZDÜR!
SİVAS’IN HESABI MAHŞERE KALMAMALI!
MARAŞ DEMOKRATİK DERNEKLER FEDERASYONU (MARDEF )